Binali Yıldırım’ın ismi ilan edildiğinde pek çok kişi, ‘sürpriz yok’ dedi biliyorsunuz..
Bütün bu ‘sürpiz yok’cu kadronun, 4 Mayıs konusunda nasıl çuvalladığını biliyorsunuz..
4 Mayıs Beştepe buluşması ve 5 Mayıs kongre ilanı olana kadar yazılanların tamamına ‘hayal mahsulü’ diyenlerin, 6 mayıs itibariyle sanki herşeyi önceden biliyormuş gibi yazılar döşenmesini pas geçiyorum..
Fakat Binali Yıldırım isminde ittifak edildiğini,sanki çok gizli bir bilgiyi erken öğrenmiş gibi pazarlayanlara bir iki detay sunmak isterim..
Mesele isim değil, mesele politika ve strateji..
Bakın Binali Yıldırım ve Ahmet Davutoğlu önümüzdeki süreçte çok kıyaslanacak..
Hep de bu kıyas yanlış argümanlarla yapılacak..
O yüzden, daha kongre olmadan doğru perspektifi ortaya koyan bir açıklama yapılması lazım..
Ahmet Davutoğlu ile Binali Yıldırım arasında ne fark var?..
***
Bakın Türkiye son 5-6 yıldır bir yangının tam ortasında kalmış durumdaydı..
Kuzey Afrika hattından başlayıp dibimize, Suriye ve Irak’a kadar gelen bir yangın coğrafyasındayız..
Bunu kabul etmek lazım..
Aralarında Ak Parti siyasetine yakın kalemlerin de olduğu pek çok kişi, bu süreçte uygulanan dış politikayı tenkit etti..
Davutoğlu’nu romantik bulanlar falan oldu..
Yazdığım yazıları inkâr edecek değilim..
Öyle bir iklimden geçtik ki, normal şartlar altında boğazımıza kadar çamura saplanmamız gerekirdi..
Şükürler olsun sadece paçamıza sıçrayanla yırttık..
Bunda Davutoğlu’nun aktif dış politikasının önemi çok büyük..
Söylememiz lazım ki, Suriye’yi biz bu hale getirmedik..
Irak’ı biz bu hale getirmedik..
Tüm bu süreç yanlışlıkla bir CHP iktidarına denk gelseydi,
Bugün ‘sorun’ diye konuştuğumuz şeyleri mumla arardık..
Bu vakitler Türkiye’nin bu stratejiye ihtiyacı vardı..
Doğrusuyla, yanlışıyla, hatasıyla sevabıyla bu dönemi böyle geçirdik..
Şimdi ise Türkiye’nin öncelik sıralaması değişti..
Bundan böyle ülkenin önünde bir yeni anayasa ve hükümet modeli değişikliği var..
Bu bayrak yarışının tefsiri işte tam da bu..
Davutoğlu bu çalkantılı dönemde elinden gelenin en iyisini yaptı..
Şimdi başka bir gündem için mühür Binali Yıldırım’da..
Oya Aydoğan’ın Cemevi Vasiyeti
Oya Aydoğan’ın cenazesi, Levent Camii’nde kılınan cenaze namazıyla kaldırıldı biliyorsunuz..
Hemen peşinden sanat camiasının yakından tanıdığı bir isim olan Sisi’nin (Seyhan Soylu)
bir açıklaması yansıdı..
Sisi mealen diyordu ki; “.. Oya Aydoğan Cemevi’ni vasiyet etmişti..”
Bu doğru olabilir mi acaba geçmiş mülakatlarını çıkarttırdım arşivden..
01/08/2012’de Radikal’den İpek İzci’ye verdiği bir mülakat, Sisi’nin anlattıklarıyla örtüşüyor..
Bundan 4 sene evvel şöyle demiş meğer Oya Aydoğan;
“... Aleviliği ile iftihar eden bir insanım.... Dede torunuyum...”
Bunu bu kadar yüksek perdeden ilan eden birinin cenazesi için,
Cami yerine Cemevi vasiyet etmesi daha akla yakın geliyor..
Bilgi sahibi değilim..
Ama acaba ailesi, Levent Camii’ndeki sosyetik show’un yanısıra, sessiz sedasız bir de cemevi töreni tertiplemiş olabilir..
Yapmadılarsa bu açıdan bu mesele tartışılır gibi geliyor bana..