Fazlasıyla provokatif bir soru olduğunun farkındayım. Ancak derdimi mevcut Genelkurmay Başkanımız Necdet Özel Paşa üzerinden soracağım bu soruyla anlatabilirdim.
Ama siz yine de elinize bir kağıt kalem alın ve önce bu sorunun cevabını kendiniz verin... Hatta bu soruyu yanıtlarken, eğer kendi içinizde bir ikileme düştüyseniz bu sorunun cevabı hem ‘evet’ hem ‘hayır’ ise o halde lütfen cevabınızın sebeplerini de yazın.
Yazdınız mı? O halde şimdi kaldığınız yerden okumaya devam edebilirsiniz.
Şimdi...
Karşımızda Genelkurmay Başkanlığı’na geldiği günden bu yana demokrasiden yana tavır almaya ‘çalışan’, seçilmiş iradeyle uyumlu hareket etmeye ‘çalışan’, milli iradeye saygı duymaya ‘çalışan’ bir ‘asker’ var.
‘Çalışan’ diyorum zira bütün bunlara zaten böyle inandığı için mi yoksa artık başka şansı olmadığı için mi? Bu sorunun yanıtını tam olarak vermek şimdilik mümkün değil.
Ancak bugüne kadar demokrasiden, sivillikten yana aldığı tavırlardan en azından kendi adıma mutlu olduğumu belirtmeliyim.
Misal, 27 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanan ‘demokrasi karşıtı’ e-muhtırasını dönemin Cumhurbaşkanı Gül’ün talimatıyla değil de kendisi bunu bir demokrasi ayıbı olarak değerlendirip Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinden kaldırmış olsaydı...
Misal, Ergenekon ve Balyoz davaları görülürken kendisini ‘Balyoz gibi suskunluk’la suçlayanlara karşı “Ben bir kamu görevlisiyim. Bu nedenle mümkün oldukça konuşmamaya ve gündemde olmamaya gayret sarf ediyorum” sözünün bir tık ötesine geçerek, demokrasi, askeri vesayet konusunda ne düşündüğüne dair iki cümle sarf etmiş olsaydı...
Misal, TSK’nın sosyal tesisler ve subayların oturduğu siteler gibi bazı yerlerde devam eden başörtüsü yasağına karşı atmış olsaydı...
Daha net cevaplar verebilir ve ‘Necdet Paşa şöyledir’ diyebilirdim.
Evet!.. Karşımızda bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına da seçilmiş Başbakanına da, milli iradenin temsil edildiği Meclisi’ne de saygı duyan ve kendisinin ‘bir kamu görevlisi’ olduğunu kabul eden bir ‘asker’, bir ‘paşa’ var.
Ancak yetiştiği kurumun koşulları, aldığı eğitim, yıllarca kulağına söylenen ‘bu ülkenin asıl sahibi sensin’ telkinleri... Yine de bir soru işareti olarak görülebilir.
Buna rağmen Özel Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığı’nda bugüne kadar olan tavırlarına baktığımda ‘Hayır, asla darbeye teşebbüs etmez. Türkiye için bir şanstır” diyorum.
Ancak içimdeki kahrolası vesvese yine de “Temkinli olmakta fayda var” diyor.
Şimdi bu kadar girizgahtan sonra asıl meseleye gelelim.
***
Türkiye için gerçekten gelmiş geçmiş en büyük şans olarak gördüğüm, kendisine dair herhangi bir şaibenin olmadığı Necdet Özel Paşa hakkında dahi bu şerhimiz varken...
Geçmişte demokratik düzene yönelik yaklaşımlarını yakından bildiğimiz Çetin Doğan ve benzeri paşaları, kırk mahkeme el ele kol kola vererek aklayabilir, temizleyebilirler mi?
Evet!.. 4 yıllık aradan sonra Balyoz davası sanıkları yeniden yargılanmaya başladı. İlk celsede davanın iki önemli tanığı olan Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman dün gördükleri ve engelledikleri darbeyi, bugün görmediklerini söylediler.
Aradan 50 yıl geçmedi daha 2 yıl önce ‘darbeyi önleyen’ paşalar olarak aralarında adeta kahraman olma yarışı vardı.
Davanın ilk celsesi Gülay Göktürk’ü umutsuzluğa sevk ederek bu davanın umutsuz olduğunu düşündürse de... Ben henüz erken olduğunu düşünüyorum.
Sonuçta yargıyı ve emniyeti ellerine geçiren Pensilvanya çetesinin Çetin Doğan gibi paşalar üzerinden yola çıkarak, kendi düşmanlarını tasfiye etme yoluna girdikleri gerçeğini unutmamak lazım.
Evet, Türkiye’nin geleceği için önemli olan bu davaların itibarlarını kaybettirdiler, bu davalar yıpratıldı. İlk başta toplumun büyük bir çoğunluğunun desteğini aldıkları bu davaların ciddiyetine gölge düştü.
“Tutuksuz yargılanabilecek insanların tutuklu yargılanması, Zekeriya Beyaz’ı tutuklamaya vardıracak kadar işi sulandırması, yok yere Kemalist-Ulusalcıların gözünde kahramanlar yaratması, bir taraftan adalet kavramına zarar verirken, diğer taraftan kamuoyunda yarattığı keyfi uygulamalar algısıyla davayı itibarsızlaştırdı.” (1 Temmuz 2012 tarihli yazımdan)
Yani bu davalarla hangi hesapların görüldüğü deliler üzerindeki şaibeler oluştuğuna dair şüphelerin olduğunu bugünlerde değil daha ortada hiçbir kavga yokken itirazlarımın olduğunu söylemiştim.
Adil bir yargılama gerekiyor. Adalet suçsuzlar için değil, bilakis suçluların cezalarının üstünde bir gadre uğramaması için gereklidir.
Balyoz, Ergenekon, KCK gibi davaların yeniden görülmesi önemli. Bu davalara bakan mahkemelerin, mahkeme başkanlarının, savcılar ve hakimlerin tarihi bir sorumluluğu var.
Hilmi Özkök Paşa da Aytaç Yalman Paşa da bu davada sadece birer tanıklar. Bu davanın tek delili değiller. Ayrıca Balyoz davası dosyasında sonradan oluşturulmuş deliller kadar ciddi delillerin de olduğu bir gerçek.
Diyelim ki... Mahkeme bütün ciddi delilleri yok saydı ve Balyoz Davasını yok saydı. Çökertti. Ne olacak şimdi?
Çetin Doğan darbeci olmaktan çıkacak mı?
Kimi inandırabilirsiniz buna?