Gezi Olayları ile 17 Aralık ve sonrası arasında dağlar kadar fark var, bu nedenle her iki olayın bir görülmesi ve Gezi’deki strateji ve taktiklerin bugüne uyarlanması son derece sakıncalı olur.
Öncelikle Gezi, ağırlıklı olarak sol söylem ve sol tarzı sokak eylemlerinin ağırlıklı olduğu olaylar dizisiydi. Göstericiler çoğu kez anarşist görüntüler çizdiler, bir kitleyi yanlarına alırken muhafazakâr ve gelenekselci insanları karşılarına aldılar.
Ayrıca Gezi, işleri istikrara bağlı pek çok esnaf ve işadamını da korkuttu. Üçüncü olarak Gezi, kendisine yönetecek formal bir yapıya sahip değildi. CHP ve diğer sol hareketler eylemlerin üst yapısı olmadı. Bir diğer önemli husus ise MHP’nin Gezi’ye destek vermemesi, hatta eleştirmesidir. Bu da Gezi’yi ağırlıklı olarak sol içerikli ve sol yöntemlerle uygulanan ‘romantik’ eylemler dizisi olmaya mahkûm etmiştir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere, Gezi Olayları AK Parti’ye zahirde 4-5 puanlık bir artış ve saflarda sıklaşma getirmiştir. Ancak meselenin sadece kâr hanesine değil, aynı zamanda maliyet hanesine de bakıldığında, zarar bir hayli yüksektir. Gezi, Hükümet karşıtı muhalefetin sertlik oranını arttırmış, dağınık duran muhalifleri gerçek bir cepheye dönüştürmüştür.
***
Dershane tartışmalarıyla başlayıp, 17 Aralık’la hız kazanan gelişmeler ise kısa sürede Cemaat-Parti sorunu olmaktan çıkmıştır. 17 Aralık’ın Gezi’den en büyük farkı romantik bir çevre direnişinden veya muğlak özgürlük taleplerinden öte yolsuzluk, hak ve özgürlüklerin daralması, iltimas ve yetkilerin istismarı gibi esaslı ve somut suçlamaların getirilmesidir.
Dahası suçlamalar karşı cepheden değil, o güne kadar Parti’nin de tabanını oluşturan Cemaat ‘ten gelmesidir. Dediğimiz gibi, olay kısa sürede Cemaat olmaktan çıkmış ve Hükümet’e geçmişte destek vermiş olan liberaller ve bazı orta yol ılımlıları da etkilemeye başlamıştır.
Hükümet açısından en kötüsü yeni açılan cephenin Gezi’de açılan cephe ile önemli oranda birleşmesi, sağ cenahtan MHP, Saadet ve BBP gibi yeni aktörlerin de Gezi’den farklı olarak muhalif cephede yerlerini almalarıdır.
***
Geldiğimiz noktanın hem Türkiye hem de Hükümet açısından endişe verici olduğu ortadadır. Olaylar başlamadan neredeyse 1 yıl önce nelerin yapılmaması gerektiğini açık açık bu sütunlardan yazmıştım (*). Daha sonrasında da tekrarladım. Ne yazık ki öngörülerimiz birer birer çıktı, çıkmaya da devam ediyor.
Bu aşamada yapılması/yapılmaması gerekenlere bakarsak, mesele artık kriz-yönetimi olmaktan çıkıyor ve zarar-kontrol konusu haline geliyor. Eğer Gezi Olayları’ndaki tarz ve yöntem iki olay arasında ciddi bir fark yokmuşçasına sürdürülürse istenmeyen çıkabilir. Toplumda öyle veya böyle oluş(turul)muş algılar kırılmak zorundadır. Örneğin twitter’ın sınırlandırılması, hatta kapatılması gibi önlemler üzerinde bir kez daha düşünmek gerekir. Bazı önlemler vardır ki size hasmınızın saldırısından daha fazla zarar verebilir.
Görünen o ki seçimlere kadar, belki de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar süreç bu şekilde devam edecektir. Şu ana kadar ki tecrübelerimiz mevcut karşı-mücadele-stratejisinin yeterince sonuç vermediği yönündedir. Bu durumda, teşhis ve tedavi hususundaki görüşlerin gözden geçirilmesi kaçınılmazdır.
(*) Bakınız: Sedat Laçiner, “Dört Derste Hükümet Nasıl Devrilir?, Star, 1 Ocak 2013.