Kim kaybetti kim kazandı sorusunu, “Herhalde sadece ben kaybettim’’ samimiyetiyle karşılıyorum. Herkes kendi vicdanında geçecek bu sorgudan. 23 Haziran seçimlerinden sonra alınan neticeler hakkında en kesin söyleyeceğimiz ifade; ‘sarsıcı’ olacaktır sanırım. Siyasette kazanmak da kaybetmek de vardır. Ama kimse bu sonuca, yokmuş gibi davranamaz veya etrafından dolanarak görmezden gelemez.
1- Lakin; siyaset tam da bunun için vardır; krizin en kesif olduğu zamanlarda, soğukkanlılıkla çözüm arar, çok taraflıdır, pragmatiktir, realisttir, hızlı hareket kabiliyetiyle çözüme odaklanır. Kuşkusuz sonuçları çözümleyebilmek için gerçekçi olmak ve kendini gözden geçirmek gerekiyor.
2- Mevcut Başkanlık Sisteminin, içe kapalı ideolojik çeperlere çok yatkın olmadığı ortaya çıkmıştır. 90’ların opak ve çerçevesi keskin, karara ermiş ideolojik sert yüzeylerinin yeni sistemde pek şansı yoktur. İttifakların çoğaltıldığı yerde başarının elde edildiği- edileceği ise açıktır. Hatta “Ne olursa olsun ittifakı”, fikri ve prensip esaslarının kurduğu ittifakın önüne geçmiştir. Sadece Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurulan asla birleşmeyecek güçler, herhangi fikri bir imtizaç beklemeden bir araya gelebilmişlerdir. Bu durum Başkanlık rejimiyle alakalı olduğu kadar, küresel manada postmodern altüst oluşlarla, daha da derinlerde sınırsızlık ve kritersizlik gibi çağa has reflekslerle örülü muğlak bir haritada yol alıyor. Üzerine düşünülecek, yazılacak, tartışılacaktır kuşkusuz.
3- AK Parti ve MHP gibi nispeten yerli ve milli oluş fikriyatında kurulan ittifak, toplumsal tercihi kendisine yöneltmekte yeterli olamamıştır. Bunu genişletmek elzemdir. Yeni ittifaklarla, yeni rıza ve güven yapılanmalarıyla bu yapının siyaseten genişlemesi zaruridir. Hemen ilk akla gelenler, ideolojik mesafe katetmemiş ama ulaşılmamış da olan, demokrat zihniyetteki, Kürtler ve Milliyetçi kesimlerdir.
4- Zor zamanlarda sıkça telaffuz edilen ‘94 ruhu’, ‘2002 kriterleri’,‘fabrika ayarları’,‘Yenikapı Ruhu’ gibi atıflar, moral motivasyon için çok değerlidir. Ama bunların hepsi tarihidir. Bizler zamanı ve konjonktürü geriye götüremeyiz. Yeni ruhlar, yeni zamanların yeni sorularını soruyorlar, onlara yeni cevaplar söylemek gerekir. Bu cevapları, yukarıdan dikte ederek değil, siyasetin üreteceği sinerjjyle belki de hep birlikte keşfetmemiz gerekiyor.
5- Mağduriyetlerin sesini işittiğimiz ve çözüm aradığımız sürece gönüllerin rızasına kavuşuruz. Siyaseten dizayn edilmiş yapılar, siyasetin kendisine duvar çekmemelidir. Siyasi temsil de teşkilatlar da bariyer veya engel olmak için değil, insani bir iletişim için kurgulanmışlardır. Rejim naipliği, maalesef tabandaki seslerin çoğu kez tavana yansımasına engel oluyor. Siyaseten yabancılaşmanın önüne geçilmelidir.
6- Tabandaki samimi destekte herhangi bir kusur aramak yanlıştır. Siyasetçinin bizi niçin seçmediler demeye hakkı olmaz, niçin bizi tercih etmediler diye kendisine sorması icap eder.
7- CHP taraftarları, seçimleri kazandıktan hemen sonra başörtülü kişiler üzerinden saldırgan tavırlar almaya başladılar. Şaşırtıcı gelmedi bu bana. Ömrümüz bu baskı ve yıldırma politikasıyla mücadeleyle geçti. Mütedeyyin kesimden buna samimi manada üzülüp tepki gösterenler var. Ama mütedeyyin kesim içinde bir grup var ki onları affetmek hiç kolay olmayacak. Çünkü onlar, CHP zihniyetinin bu haliyle hakim olması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.