Fenerbahçe, elindeki bütün avantajları akıllara durgunluk verecek şekilde rakibine teslim etti. Belki ilk maçta şanssızlıklar, direkten dönen toplar olmasa bu maçı bu kadar sıkıntılı geçmeyebilirdi. Ama gelin görün ki avantajlı gelmiş olduğu Lizbon’da, Benfica karşısında savunmaya gömülerek çok adamla oynayıp; ilk maçtaki avantajlı skoru koruma adına sıkıntıları üst üste koyabielmek için öylesine anlamsız bir futbol sergiledik ki; hani neredeyse Benfica’ya “Gel kalemize golleri at... Bu Amsterdam’a biz değil, siz gidin” davetiyesi çıkardık. :
Benfica’nın ilk golünü Gaitan atarken; ilk önce Selçuk, sonra da kaleci Volkan’ı kusurlu buldum. Volkan bugün gününde değildi. Onun yapısal görüntüsünü anlayabilmemiz için doktor olmamız gerek. Ağır aksak, kale içindeki durgun hali kalesine giren gollerde elini kolunu uzatamayan, pozisyona hazırlıklı olmayan hal ve şekli; beni olağanüstü rahatsız etti ve golleri de kalesine girerken seyreden oldu.
Gaitan’ın atmış olduğu golden hemen sonra penaltı kazanıldı. Kuyt’la da atılan penaltı golüyle olağanüstü ümitlenen olduk. Ama futbol adına o kadar pas hataları yaptık ki; her ayağımızdan çıkan top; rakibe ikram oldu. Hayatımda bu kadar verimsiz bir Sow izlemedim. Ne bir hava topu aldı; ne girdiği pozisyonlarda gol vuruşu yapabildi. Hele bir pozisyon vardı ki; Kuyt’la birlikte kale dibinden kaçırılan gol inanılmazdı. Sen böylesine maçlarda bu pozisyonları bulup gole çeviremiyorsan; o zaman değil Amsterdam’a bilet alıp finale gitmek; Kadıköy’den Karaköy’e geçemezsin. Cardozo’nun 2 ve 3. golü ise, Benfica’yı Amsterdam’a taşırken Fenerbahçe’yi de Kadıköy Saracoğlu’na iadeli taahhütlü geri yolladı.
Yazık oldu... Futbolumuzla yazık oldu. İyi oynamadık. Mahkum oynadık. Pozisyon üretmekte zorlandık. Bir penaltı golüyle ümitlendik. Ama ümidimizle umudumuzla sınıfta kaldı. Buraya kadar gelmiş bir Fenerbahçe’nin elbette finale gitmesini bekliyorduk ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ve yarı finalde Amsterdam yolunda havlu attık. Bundan sonraki ümitlerimizi baharlara bıraktık