İhram, mikat, tavaf, şeytan taşlama, Arafat.... Sembollerle örülü bir ibadet Hac. Çözdükçe, üzerine düştükçe, katmanlarını daldıkça size kendini açan, sizi size Müslüman kardeşlerinize ve Allah’a yaklaştıran zor bir ibadet.
“Hac meşakkattir” dedirtecek kadar zor, Peygambere bile “Allahım onu bana kolaylaştır” dedirtecek kadar zor bir ibadet.
Hac yolculuğumuz başladı, üç gündür Haccın meşakkatinin provalarını yapıyoruz. Artık Hicaz’a varmak için uğrunda ölmeyi göze alacak bir zorluk yok belki, uçağa bindikten saatler sonra kutsal topraklara ulaşabiliyor bütün Müslümanlar; fakat zorluk orada başlıyor, milyonlarca Müslüman ayı anda aynı mekanda iklimin ve kalabalığın bunaltıcılığına sabır göstererek ter döküyor, yoruluyor, bunalıyor. Hayatta karşılaşabileceği her zorluğun bir numunesini orada tecrübe ediyor Müslümanlar.
Her an sınanıyorsunuz; hijyen arıyorsanız yok, konfor arıyorsanız nafile, huşu içinde kendinizi soyutlayabileceğiniz bir atmosfer de yok orada. Bir dakika içinde 10 kişi omuz vurabilir, secdeye vardığınızda bir kardeşiniz başınıza bile basabilir; ama öfkelenmeyeceksiniz, of bile demeyeceksiniz.
***
Cuma namazı ma’şeri bir kalabalıkla kılındı. Vakit namazlarında Kabe’ye akan insan seli gerçekten görmeye değer, ışığa koşan petvaneler gibi müminler, Allahın huzuruna akın ediyorlar.
Arafat’ın, Müzdelife’nin yanında lafı edilmez bir kalabalıktan söz ediyorum. Yaklaşık 4,5 milyon Müslüman arefe günü Hac nasıl bir meşakkatmiş idrak edecek, Vahfe’ye duracak ve bağışlanma dileyecek.
Sonra şeytan taşlayacak, şeytanını yani aslında kendi nefsini taşlayacak.
Helal olan şeylerin bile geçici olarak haram kılındığı bir hal ihram. İhramdayken üzerine bastığın toprağın hakkını vereceksin, dalından yaprak bile koparmayacak, tek bir canlının canını yakmayacaksın. Kimseyi incitmeyecek, tek kelime kem söz etmeyeceksin. Koku dahi sürünmeyecek, nefsinin arzuladığı en masum güzelliklerden bile kendini mahrum bırakacaksın.
Bir tür ölüm provası...
4,5 milyon insan bir araya gelip de bunu başarabilir mi? Başarıyor işte, normal şartlar altında boğaz boğaza gelebileceği halleri sabırla, hatta gülümseyerek geçiştirebiliyor.
Olabiliyor demek ki. Demek ki her şey aslında sende başlayıp sende bitiyor.
Çünkü hac insanın kendine yolculuğu, nefsinin en masum halleriyle bile yüzleştiğin bir an.
***
Aynı zamanda kardeşine yolculuğun... Hiç tanımadığın kardeşlerine yolculuk...
Günümüzde haccın en değerli anlamı da bu sanki. Hac bir meşveret, tanış olma, birlik olma hali. İttihad-ı İslam imkanı...
Farklılıklar sadece tanışmaya vesile. Ne kadınsın ne erkek, ne siyahsın ne beyaz; ne Arapsın ve Türk ne Acem; ne Şiisin ne Sünni. Bir ve aynı şeysin. Sadece tevhidin bir parçasısın.
İslam coğrafyasını boşaltsan da Arafata taşısan, Kabe’nin etrafındaki halkaya katsan kim kimin boğazını kesebilir, kim kimi incitebilir? Kim kime üstünlük iddia edebilir?
IŞİD olur mu mesela, ya da Boka Haram...
Bugün Müslümanların içine düştüğü fırakların, nifakların, bozgunların, kırgınlıkların ilacı Kabe. Omuz omuza lebbeyk diyoruz, lebbeyk Allahumme lebbeyk...
“Buyur Allahım buyur, emrindeyim buyur!”
Allah bizden ne istiyor, Allah bizi neden Arafat’a çağırıyor?