Ülke siyaseti günlerdir CHP menşeli bir siyasî entrikayla çalkalanıyor. CHP’nin ve kemalist-laik kesimin bir gazetesinin başyazarının yazısına göre, guyâ, ‘CHP’li bir siyasetçi, Beştepe’ye, Cumhûrbaşkanlığı Külliyesi’ne gidip Başkan Erdoğan’la görüşmüş ve Erdoğan da o siyasetçiye, ‘CHP’de liderlik yarışına girmesini, ona destek vereceklerini..’ filan söylemiş..
Sözkonusu iddiada ismi geçen bir gazeteci de, iddiasının doğrulamak adına, hattâ, o siyasetçinin gittiği arabanın plaka numarasını bile veriyor. Konu Kılıçdaroğlu’na sorulunca, o da, ‘Haberim var, partimizi dışardan tanzim etmek istiyorlar..’ kabilinden bir lafla bu iddiayı doğruluyor.
***
Erdoğan ise, merhûm Aliya İzzet Begoviç’in ‘Zâlimâne usûllerle kazanmaktansa yenilmeyi tercih ederim..’ sözünü kendisine şiar edinmiş bir devlet adamı olarak, bu gibi çirkin yöntemlere asla tevessül etmeyeceklerini açıkça belirterek, ‘Ben Cumhurbaşkanlığı’nı ortaya koyuyorum, delillerini gösteremezsen, sen de Genel Başkanlığı’nı bırakacak mısın?’ deyince..
Kılıçdaroğlu, özür dilemek yerine, konudan kaçmak için ‘Gel, seninle istediğin tv.da tartışalım..’ diye topu taca atmaya, partililerinin zihninde meydan okuyan bir lider profili çizmeye çalıştı. Ama, o siyasetçinin, CHP’de liderliğe oynayabilecek bir isim olan Muharrem İnce olduğu açıklanınca, İnce, bu iddiayı, ‘İsbatlasınlar, Taksim’de kendimi yakarım!’ diye reddetti. Ayrıca, o siyasetçinin gittiği arabanın plâkası denilen numara da yalan çıktı, trafikte öyle arabanın olmadığı da resmen açıklandı!
***
Hatırlanacağı gibi, Richard Nixon, 1970’lerde ortaya çıkan ve rakib partinin seçim çalışmalarını gizlice dinlettiği belgelenen ve ‘Watergate Skandalı’ diye anılan komplo üzerine Amerikan Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalmıştı, 1974’de..
***
CHP’nin tarihi, bu gibi komplolarla doludur. Çünkü, o hareketin iktidara gelmek mantığında, ’amaç için her türlü araç ve manevra caizdir’ şeklindeki İttihadçıkomitacılık anlayışı hep vardı.
14 Haziran 1926’da, yeni rejimin ilk Şef’ine karşı yapılacağı ortaya çıkarılıp önlendiği ileri sürülen ‘İzmir Suikasdi’ iddiası en başta.. O komplo ile, çoğu eski İttihadçı’lardan olup, Karabekir Paşa etrafında şekillenen Terakkiperver Cumhûriyet Fırkası/ partisi üyesi olan güçlü muhalifler bertaraf edilmişti. Hem de kelleler koparılarak.. İddia olunan ‘suikasd’, fiiliyata konulmadığı halde, hem de çok dişli siyasetçilerden 30 kadar kişi îdâm olunmuştu. Az kalsın, Karabekir Paşa bile ipe gidecekti.
O konunun gerçeği hâlâ da ortaya konulamamıştır.
***
Kezâ, 12 Ağustos 1930’da Fethi (Okyar)Bey’e bir siyasî manevra ve toplumun derûnuna atılan bir iskandil mahiyetinde kurdurulan ‘Serbest Cumhûriyet Fırkası’ denemesi dekontrolden çıkıp gerçek bir muhalefete dönüşünce, o ‘fırka’nın ilk Şef tarafından 99’ncu gününde 17 Kasım 1930’da kapattırılması ilginçtir.
Dahası, halkın zihninin başka şeylerle meşgul olmasını sağlamak ve o olumsuz buldukları o havayı dağıtmak için, bazı askerlerdeki, ‘savaşı kazanmak için her şey caizdir’ mantığına göre kurgulandığı düşünülebilecek şekilde, bir ay sonra, 23 Aralık 1930’da meydana getirilen ‘Menemen Hâdisesi’ üzerindeki iddia’lar ve (Van -Özalp’ta, 1943’de, yani İnönü zamanında 33 vatandaşı yargısızca kurşuna dizdirdiği için, DP iktidarı döneminde yargılanıp verilen îdam cezasının infazını beklerken ölen) General Mustafa Muğlalı’nın başkan olduğu Askerî Mahkeme’de verilen ve düzinelerce insanın idâm edildiği kararların hukûkî tartışması hâlâ da mümkün değildir.
***
O kadar uzağa gitmeye ne gerek var,Deniz Baykal’ın nasıl, utanç verici bir duruma düşürülerek istifa ettirilişi bile henüz açıklanabilmiş değildir. Böyleyken, devamlı ahlâk, adâlet ve dürüstlükten söz eden ve bütün partililerinin de ‘Bay Kemal’ olduğunu söyleyen kişi bu duruma ne der?