Pazar sabahı biten bir toplantı sonrasında Larnaka-Atina üstünden Türkiye’ye dönmeden önce Limasol’un uçsuz bucaksız plajında bir meslektaşımla birlikte kendimize oturacak köşe arıyoruz. Gözümüze şezlonglar ve şemsiyeler ilişiyor. Sıkı pazarlıktan sonra tam havlularımızı sererken plajın o bölümünün işletmecisi nereden geldiğimizi soruyor.
Arkadaşım sakin, Türkiye’den diyor. Ben ise merakla adamın reaksiyonunu bekliyorum. Ama hiç tahmin ettiğim gibi olmuyor. Reaksiyon dostça. Şehir soruyor, İstanbul’a gitmek istediğini söylüyor. Sonra da işlerin kötülüğünden, Avrupa’da yaşanan krizin Limasol’daki şezlong kiralarını nasıl etkilediğinden söz ediyor. Bakın diyor, burada sizden başka herkes Yunanca konuşuyor.
Gerçekten de öyle Larnaka havaalanı da boş, şehirlerin içi de. Muhtemelen yazlık evine gelen bir kaç İngiliz’i saymazsanız Yunanistan krizi Kıbrıs’ın güneyini de fena halde etkilemiş. Konuya hakim olanlar etkinin boyutlarını rakamlarla aktarıyor, Güney Kıbrıs’taki bankaların Yunanistan’daki bankalarda kaç milyarının batacağını anlatıyor.
***
Yine de Limasol’da gece hayatı canlı. Restoranlar hala dolu, insanlar hala neşeli. Larnaka havaalanında pasaportlarımıza vizeyi yapıştıran polis keyifle bir hafta önceki İstanbul ziyaretini anlatıyor. Bize bakarken de yaşadığı deneyimden olacak gözlerinin için gülüyor.
Ancak Kıbrıslı Rumlar en kronik sorunlarının çözümü konusunda iyimser değiller. Yapılan kamuoyu yoklamaları da, sokakta ve toplantıda konuştuğunuz insanlardan aldığınız izlenim de aynı. Adada çözüm iradesi yok. O iradeyi yaratabilecek siyasi liderlik deseniz hiç yok.
Çözümden umudu olanlar umutlarını Şubat 2013’te yapılacak başkanlık seçimine bağlamışlar. Çözüm iradesini daha Annan Planı zamanında göstermiş olan DISY Lideri Nikos Anastasiades cumhurbaşkanı olursa çözüm sürecinin ivme kazanacağını söylüyorlar. Hristofyas’ın aslında baştan beri çözüm istemediğini vurguluyorlar.
Yine de adanın iki tarafındaki akademisyenleri Türkiye ve Yunanistan’dan muadilleri ile bir araya getiren diyalog programları faaliyetlerini hız kesmeden sürdürüyor. Hükümetlerin pek de ciddiye almayacakları önerileri ortaya atıp, bunların anlamı üstünde hararetli tartışmalar yapıyor.
Ama görünen o ki Kıbrıs sorununun çözümü amacıyla bir şey yapmak için gerçekten de Güney Kıbrıs’taki başkanlık seçimlerini beklemek gerekecek. Bunca zamandır bir şey yapmayan Hristofyas’ın güven arttırma adına dahi olsa bundan sonra bir şey yapmasını beklemek gerçekçi değil. Zaten yapsa da yaptığını toplumuna satması imkansız.
***
Ayrıca Yunanistan krizi başta olmak üzere Kıbrıs Cumhuriyeti adına hareket eden Rum tarafının dönem başkanlığı sorumluluğu yüzünden uğraşması gereken çok sorun var. Kaldı ki Türk tarafında da durum karışık. Başmüzakereci Özersay siyasi nitelikli bir hareketin başına geçtiği için görevinden istifa etti.
Türkiye deseniz zaten binlerce dertten mustarip. Kıbrıs’a ayırabileceği mesaisi yok. Bu yüzden Şubat’a kadar geçecek süre bütün taraflara konuyu yeniden düşünmeleri, seçimle doğabilecek fırsatı değerlendirmeleri için imkan sağlayacak. Yeter ki kriz çıkmasın, yeter ki statükoyu sarsacak bir adım taraflardan biri tarafından atılmasın.
Çünkü çıkacak bir gerilim iki toplum arasındaki ilişkilerin başlanan noktaya geri dönmesine, güneyde yeni seçilecek başkanın elinin kolunun bağlanmasına, hatta çözüm yanlısı birinin seçimi kazanamamasına yol açabilir. En azından bize plajda sempati ile bakan insanların bakış açısının değişmesine neden olur. Sınırdaki polis
bir hafta önce ailesiyle birlikte İstanbul’a gittiğini söylemez...