Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Pazartesi günü AK Parti Genel Merkezi’nde yeni dönem milletvekillerine yaptığı konuşmada güvenlik-özgürlük bahsinde altını önemle çizdiği iki kavram çok önemliydi: Kaos ve diktatörlük...
Paris’teki terör saldırısıyla bir kez daha gündeme oturan güvenlik-özgürlük denklemi doğru okunmalıdır elbette.
Aksi takdirde salt güvenlikçi politikalarla özgürlükleri, özgürlükçü politikalarla da güvenliği ortadan kaldırmak mümkün hale gelir.
Davutoğlu’nun bu denkleme “uyum” kelimesini dahil etmesi, siyasi literatüre yeni bir katkı sayılır. En önemlisi de AK Parti’nin terörle mücadelede benimsediği anlayış ve pratik AB üyesi ülkelerinde örnek alması gereken bir anlayış ve pratik olarak duruyor karşımızda.
Kendi ülkesinin değerlerine düşman Mankurtlar biliyorum bu ifademe dudak bükeceklerdir. Hatta alay konusu edeceklerdir. Ama gerçek şu ki: AK Parti güvenlik-özgürlük uyumunu terörle mücadelesinde yeni bir eksene oturtarak doğru bir pratik üzerinden sonuç alıyor.
7 Haziran seçimlerinden sonra ülkenin güvenlik açısından yeni bir seçime uygun olmadığını söyleyerek seçimlerin 1 Kasım’da yapılmaması gerektiğini söyleyenler ne kadar çok yanıldıklarını umarım görmüş olmalılar. Bir yanda terör örgütlerine karşı kararlı bir mücadele sürdürülürken öbür yanda özgürlükleri eksene alarak halkı kazanma stratejisi izlendi.
Güvenliğin olmadığı yerde özgürlüklerin olmayacağını halka gösteren AK Parti, halkın kılına zarar vermeden terör unsurlarını başarıyla imha etme yoluna gitti. Halk terörle mücadele konusunda geçmişte olduğu gibi kendisine düşman nazarıyla bakılmadığını gördü. Dahası, devletin/hükümetin halkı kazanmaya dönük samimi çabalarının yanı sıra terör örgütüne göz açtırmayan kararlılığını da gördü.
Sonuçlar ortada: Doğu ve Güneydoğu’da halk tercihini terör örgütünden ve partisinden yana yapmadı.
7 Haziran’daki siyasal iklimle beraber siyasal tercihler de değişti bu yeni konseptle beraber.
Paris’teki terör saldırısından sonra Fransız medyası da Fransız muhalefeti de kendi devletinin/hükümetinin arkasında sımsıkı durdu.
Mesela hiçbiri kalkıp şunu demedi: “Fransız istihbaratı neden bunu öngörmedi? Yoksa bu terör eylemleri Fransız istihbaratının işi mi?”
Daha ileri gidip, “Katil Hollande!” diye bağırmadı hiç kimse. Kendi hükümetine/devletine karşı ses yükseltmedi. Fransız medyası terör örgütünün işine yarayacak hiçbir haber ve görsel paylaşmadı. Oysa Suruç ve Ankara’daki patlamadan sonra Türkiye’de durum böyle mi oldu? Malum medyanın ne tür haberler ve görseller paylaştığını hepimiz üzülerek gördük. Muhalefet partilerimizin nasıl kendi devletlerine/hükümetlerine suçlayıcı nazarlar yönelttiklerini gözlemledik. Hele terör örgütüyle bağlantılı bir partinin patlamalardan hemen sonra “Katil Erdoğan! Katil Devlet!” diye nasıl sahne aldığını üzülerek temaşa ettik. O yüzden diyorum bu ülkenin Mankurtları başka ülkelerin Mankurtlarına hiç benzemez.
Bu ülkenin sözde aydını diye geçinenler de mesela Paris saldırısından sonra ülkede olağanüstü hal rejimi ilan eden Fransız hükümetini eleştirmedi. Hiçbiri kalkıp Fransız istihbaratına yönelik en ufak bir kuşku ifade eden beyanlarda da bulunmadı. Fransız hükümetinin terör örgütüne yönelik mücadelesinde haklı olduğunu söyledi. Bizce de Fransa Hükümeti terörle mücadelesinde ve bu çerçevede attığı adımlarda haklıdır. Ama bizim Mankurtların bu çifte standardı ayrıca analize değer diyorum. Çünkü bizim Mankurtlarımız Türkiye’nin terör örgütlerine yönelik mücadelesini beylik “güvenlikçi politikalar” diyerek hep eleştiregelmiştir. Dahası, kendi hükümetine karşı terör örgütlerine arka çıkan söylemler geliştirmişlerdir.
Başbakan Davutoğlu’nun güvenliğin olmadığı yerde “kaos”, özgürlüklerin de güvenlikçi politikalara feda edildiği yerde “diktatörlük” olacağına ilişkin vurgusu yaşanan Paris saldırısından sonra ayrı bir önem arz ediyor. AK Parti’nin genel başkanının ve başbakanının ağzından yüksek sesle dile getirdiği, “Ne kaosa izin veririz, ne de diktatörlük eğilimlerinin belirmesine!” yaklaşımı hayati bir öneme sahiptir.
Evet, güvenliğin olmadığı yerde demokrasi, demokrasinin olmadığı yerde de güvenlik olmaz. AK Parti’nin terörle mücadele konsepti bu anlayış temelinde yeni dönemde de aynen devam edecektir. Davutoğlu’nun ifadesiyle hiçbir şekilde demokrasiden/özgürlükten taviz vermeden bu ülkenin dağlarında, köylerinde, mezralarında, şehirlerinde ve sokaklarında terör unsurlarının faaliyet göstermesine zinhar izin verilmeyecektir.
Ne “kaos”, ne “diktatörlük”, herkesin güvenlik içinde özgürce yaşayabildiği bir yeni Türkiye...