Onlar,
Demokrasi, insan hakları, onurlu yaşam, bağımsız seçim, tarafsız cumhurbaşkanı, adil yarış, barış ortamı istiyorlar.
Ne güzel istekler değil mi?
Dillerinden dökülen sözlere, kalemlerinden çıkan yazılara bakarsanız, biraz da naifseniz “evet” demekten başka çareniz yok.
Ama kazın ayağı öyle değil.
Demokrasi ve eşitlikten anladıkları, “beyaz” üstünlüğüne halel gelmeyen, kendileri arasındaki eşitlik,
Onurlu yaşam dedikleri, dindarların ve Kürtlerin hizmetçi, kendilerinin efendi olduğu, kendi onurlarının asla zedelenmediği bir yaşam,
Bağımsız seçimden kasıtları, CHP’nin öyle veya böyle iktidar olduğu, halkın da sadece söyleneni yapan bir kitle haline geldiği bir seçim,
Tarafsız Cumhurbaşkanı derken, Evren’in işaret ettiği gibi, CHP’yi işaret eden, CHP iktidar olmasa bile zihniyetinin hâkim olduğu, o zihniyeti diri tutan, halkı ötekileştiren bir cumhurbaşkanı,
Adil yarıştan niyetleri, kendi zihniyetlerinin her daim önde olduğu diğerlerinin hep geride kaldığı bir yarış,
Barış ise onlara göre, verdikleriyle yetinen halktır.
Bunu anlıyor, aslında o süslü kelimelerle bunu söylemeye çalışıyorlar.
Bakın bundan tam 27 yıl, 1 ay önce. 19 Nisan 1988 yılında Hürriyet Gazetesi’nin o dönem sahibi olan Erol Simavi “Başbakan’a açık mektup” başlığıyla bir mektup yayınladı.
“Sen yolcusun biz hancı” şeklinde özetlenen mektupta dönemin Başbakan’ı Özal’a “ayağını denk al” dediler.
27 yıl 1 ay sonra 19 Mayıs 2015 yılında (dün) aynı Hürriyet Gazetesi 1. sayfasından yine mektup yazdı. “Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyoruz” başlıklı yazıda, “Yüzde 52 ile idam” manşetiyle Erdoğan’ı değil, Mursi’yi kastettiklerini söylüyorlar. (yerseniz)
Aslında bu mektup aradan geçen 27 yıla rağmen o kafada bir değişikliğin olmadığının en önemli delili.
Yine o üsten bakış, yine o hoyrat dil, yine o buyurgan eda.
Bu arada sanırım ilk kez kendilerine yönelik vergi cezalarının paralel yapı tarafından organize edildiğini kabul ediyorlar ki, başlı başına bir yazı konusu. Neyse.
Mektupta bir de soru sormuşlar. “Bizden ne istiyorsunuz?” diyorlar.
Gerçi 13 senedir duvar olmuş kulaklarına çarpıp dönüyor ama cevaplayalım.
Sizden ne istiyoruz biliyor musunuz?
İnsan olmanızı. Başka da bir şey değil.
Ziya Paşa’nın dediği gibi “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözü aklımızdan çıkmıyor.
Yalanlarınızı, kumpaslarınızı, provokasyonlarınızı, ayak oyunlarınızı, toplum mühendisliğinizi, dayatmacılığınızı, kayırmacılığınızı, sizden olmayanı ötekileştirmenizi reddediyoruz.
Bunu yaparken de sizin gibi davranmıyor, demokratik hak ve özgürlükler ekseninde söylüyor, taleplerimizi vandallık yaparak sergilemiyoruz.
13 yıldır anlamadınız. Yayınladığınız son mektupla da anlamadığınızı teyit ettiniz. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü istediğinizi söylüyorsunuz, bunu küfretmeden, hakaret etmeden yapabilmenin bir yolunu bulun. Yoksa daha çok mektup yazarsınız.
PES...
Ziya Paşa’nın o ünlü sözünü hatırlatırken, Hürriyet’in eski yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün kilisede tören talebi, anlatmak istediğime tam uyuyor.
Müslümanım diyor, kilisede tören istiyorsunuz,
Demokrasi çağrısı yapıyor, “Yüzde 95 oy alsanız da iktidar olamazsınız” diyorsunuz,
Eşitlik talep ediyor, “vay şerefsiz” manşetiyle ayrımcılık yapıyorsunuz,
Özgürlük diyor, “411 el kaosa kalktı” başlığı atıyorsunuz.
Allah aşkına siz ne istiyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz? Önce ona bir karar verin