Meclis Soruşturma Komisyonu’nun dört bakan hakkında ne karar alacağını bilmiyorum.
Konu Genel Kurul’a gidecektir.
Görüşülecektir.
Hangi parti ne yönde oy kullanacak?
Muhalefet partilerinin “Yüce Divan” demek için alesta beklediklerini biliyorum. Komisyon ne yönde görüş bildirirse bildirsin, bunu diyeceklerdir: “Yolsuzluk yapmadılarsa, gitsinler, Yüce Divan’da aklanıp gelsinler...”
Bütün gürültü bunu diyebilmek için zaten...
Fakat bir dakika...
Sizin “Yüce Divan” dediğiniz Anayasa Mahkemesi değil mi yahu?
Bildiğimiz Anayasa Mahkemesi...
Son zamanlarda kendisini “Süper Yargıtay”, “Süper Danıştay”, “Süper Sayıştay”, hatta “Süper Yasama Organı” yerine koyan bu mahkeme, 61 Anayasası’yla birlikte ihdas edildi. Görevi, yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemektir...
Birçok demokratik ülkede bu görevi (denetleme görevini) normal mahkemeler üstleniyor... Bizde de böyle olabilirdi ama “61 konvansiyonu” bunu uygun görmedi ve Anayasa Mahkemesi doğdu.
Şimdi paralel cenahın gazete ve televizyonlarında boy gösteren Mustafa Erdoğan, bizde bir “yargı sorunu” bulunduğunu tekrarlayıp dururdu: Türkiye’de hukuk fikri/nosyonu olmadığı, ‘hukuk’un ‘haklar’dan geldiği, ‘hak’sız bir ‘hukuk telakkisi’ olamayacağı, Türkiye’de hukukla ilgili temel sorunun, hukuk dediğimiz şeyin haklarla olan bağlantısının unutulmuş ya da yok sayılmış olmasından kaynaklandığı için, bu “sorun”un devasa bir sorunsal olarak ortada durduğunu söylerdi.
Hemen Anayasa Mahkemesi’nin “haklar”la ilişkisine bakıyoruz ve sukut-u hayale uğruyoruz.
Başbakan asanların çıkardığı “Tedbirler Yasası”nı hukuka uygun bulan bu mahkemedir. (61 darbesi bir “devrim”miş... Devrim eleştirilemezmiş. Dolayısıyla, devrimin eleştirilmesini suç sayan Tedbirler Yasası, fevkalade demokratik bir yasaymış. İptal edilmesi söz konusu bile olamazmış.)
12 Eylül’de, varlık nedeni ortadan kalktığı halde, görevine devam eden bu mahkemedir. (Anayasayı korumakla yükümlü bazı üyeler, darbe yapıp anayasayı ortadan kaldıran Kenan Evren’e teşekkür ziyaretine gitmişlerdi.)
Refah Partisi’ni kapatan bu mahkemedir.
Fazilet Partisi’nin, ileride RP’leşeceği ve “mutlaka suç işleyeceği” iddiasını ciddiye alıp, kapatılmasına hükmeden bu mahkemedir.
Başörtüsü hakkındaki yasayı yok hükmünde sayan bu mahkemedir.
İktidar partisini (yüzde 47 oy almış AK Parti’yi) “irticaı faaliyetlerin odağı” ilan eden bu mahkemedir.
Meclis’e Cumhurbaşkanı seçtirmek istemeyenlerin iğvasına kapılıp “367 garabetine” imza atan bu mahkemedir.
Anayasa değişikliğini “esastan” görüşüp iptal eden bu mahkemedir. (Vaktiyle bu mahkemeye başkanlık etmiş bir zat bile, “Anayasa Mahkemesi sadece şeklî denetim yapar” demiştir.)
Kanunun açık hükmüne rağmen, yürürlükteki yasaya karşı yapılmış “hak ihlali” başvurusunu gündemine alıp görüşeceğini söyleyen bu mahkemedir. (Seçim barajını yüksek buluyorlarmış... 1995’te, “Bu bizim işimiz değil, parlamentoya gidin” demişlerdi.)
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, bizdeki gibi, “olağanüstü yetkilerle” donatılmış ve “parlamento üstü siyasi erk” işlevi gören özel yargı kurumlarına rastlayamazsınız.
Dolayısıyla, “Gitsinler, Anayasa Mahkemesi’nde aklanıp gelsinler” sözü, hoş ama aynı zamanda boş bir söz.
Ben AK Parti yetkilisi olsaydım, “Ne işleri var Anayasa Mahkemesi’nde?” derdim.
Çünkü aldığı kararlarla kendisini siyasileştiren ve “siyasi hasım” rolü oynamaya teşne bir mahkemeden söz ediyoruz...
Niye gitsinler ki Yüce Divan’a?