“Benim ülkemin topraklarında Hazreti Ömer’in adaleti hakim olsun...
Benim ülkemde devlet kapısına gidenler artık azarlanma korkusu yaşamasın. İnsanlar yalnızca Allah’tan korksunlar, her insanın polisi yalnızca vicdanı olsun...
Ben Nasrettin Hocanın kürküne değil, ruhuna hürmet edildiği bir ülkede yaşamak istiyorum.
Benim ülkemde dünya zindana çevrilmesin, rüyalarımızı karabasanlar almasın, Azrail vakitsiz çalmasın kapımızı.
Benim ülkemde analar ağlamasın...”
11. sınıf öğrencisi Nazlıcan’ın konuşmasından aldığım notlardı bunlar.
Bu ülkede yaşadıklarımızla ihtiyarlayan bizlere inat, Nazlıcanların hâlâ bu ülkeye dair umutları var, hayalleri var...
Martin Luther King’in “bir hayalim var” sözünden yola çıkarak Nazlıcan, tüm yaşıtlarının sesi olup, hayalindeki ülkeyi yazmış.
Güçlü bir Türkiye’nin mensubu olmak istiyorum ben de, diyor Nazlıcan...
***
Hayrunnisa Gül, sivil toplum kuruluşlarının, ilgili bakanlıkların ve gönüllülerin de desteğini alarak pek çok alanda sosyal sorumluluk projesini himaye ediyor. Annelik içgüdüsü yüksek bir hanımefendi ve anneliği sadece simgesel olarak görenlerden değil. Himaye ettiği, desteklediği projelerin büyük bir çoğunluğu da bu yüzden eğitimle ve gençlerlerle ilgili. Çünkü çocukları babaların değil annelerin yetiştirdiğinin farkında olan ve salt çocukların karınlarını doyurup, üstünü açıkta bırakmamakla annelik görevinin ifa edilmeyeceğinin farkında bir anne.
Genç nesillerin bilinçlenerek yetişmesine ısrarlı birşekilde katkıda bulunacak projeleri önemsemesi tam da bu yüzden.
Üç yıldır Çankaya Köşkünde gerçekleşen etkinliğe bu yıl ilk kez dışarıda bir mekan seçilmiş.
Ben de, bu etkinlik kapsamında gerçekleştirilen “81 ilden 81 Yıldız Projesi’nin ödül töreni davetlisi olarak dün Bolu-Abant’taydım.
Yazının girişindeki notları da, Nazlıcan’ın “kompozisyon” dalında birincilik alan mektubundan aktardım...
Mektup diyorum. Kompozisyondan öteydi Nazlıcan’ın yazdıkları. Yaşı küçük ancak ülke gündeminden belli ki bihaber yetişen bir genç kız değil. Bilakis yaşananların fazlaca farkında o da...
Belli ki, büyüklerinden dünün Türkiye’sini dinledikçe, geleceğe dair beklentileri bizim çocukluğumuzdaki “bir vatan bırakın biz çocuklara” şarkısının çok ötesine geçmiş ve ne istediğini nasıl bir ülke istediğini dile getiriyor.
Adalet istiyor. Analar ağlamasın istiyor. Sınav stresi istemiyor. Topraklara canları değil, önyargılarınızı gömün diyor Nazlıcan...
Kötücül düşünceler yeşermesin artık, bir kenara bırakın soy, sop, mezhep ayrılıklarını, kavgalarınızı... Gelecek bizim avuçlarımızda yeşerecek diyor Nazlıcan...
Boyundan ve yaşından büyük sözler eden, bir anlamda bizlere “aklınızı başınıza alın” diyen Nazlıcan’ı buldum ve konuştum.
Balıkesirli Nazlıcan ve iki kardeşli bir ailenin çocuğu. Yardım aldın mı diye soruyorum “mektubu”nu yazarken. “Kesinlikle hayır” diyor. Hiçbir yardım almadım. Onlar benim ve bizlerin hayali.
Bir gün gerçekleşecek, avuntu değil onlar, diyor.
Nazlıcan’la konuştukça semada gökkuşağının oluştuğunu hissettim ve 16 yaşında genç kızlığa adım atan Nazlıcanla birlikte o gökkuşağının altından geçtim...
Abant’ta efil efil rüzgar eserken, bir kere daha bütün umutsuzluklarımı bir kenara koydum. Karamsarlığın ağırlığını attım omuzlarımdan.
Tıpkı çocukluğumdaki gibi, pamuk gibi bulutlara bakıp, yeniden çocuklarımıza güzel günleri bırakma umudunu aldım kucağıma...
İyi pazarlar...