Bu hafta başında Berlin’de Almanya Maliye Bakanı Schaeuble ile Fransa Maliye Bakanı Moscovici bir araya geldi. Ortak Tahvil’i konuştular. Bugün Brüksel’de Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, AB mali birliğine gidecek çok önemli bir adım olan ortak tahvil meselesini masaya getirecek. Almanya, ortak tahvil ihracına başından beri karşı. Fransa’da Sarkozy gidene kadar ortak tahvil ihracına karşı çıktı.
Aslında ortak tahvil ihracı, AB’nin parasal birlikten sonra mali birliğe gidişinin en önemli ayağı idi. Ortak tahvil ihracı ile tüm ülkeler için, ortak borçlanma faizi geçerli olacak. Bu durum, ilk aşamada zor durumda olan ülkeler için avantajlı ama Almanya ve Fransa için sorundu.
Ancak ortak tahvil, aynı zamanda, mali birlikte birlikle ekonomilerin verimlilik entegrasyonunu da hızlandıracak bir başlangıç olacağı için Almanya’yı rahatsız etti.
Sonuçta, Almanya’nın ortak tahvil gibi bir mekanizmaya karşı çıkmasını kamu maliyesini bozacağı için olduğunu sanmayın, Almanya, parasal birliğin mali birlikte tamamlanmasından çok korkuyor. Ama burada yolun sonuna gelindi; bu parasal birlik böyle devam etmez ya dağılacak ya da mali birlik ve siyasi birlik inşa edilecek.
İşte bundan dolayı, geleneksel Alman sermayesi, dağılma ve krizden savaşla çıkış senaryosunu devreye soktu.
Almanya, 1990 yılında Doğu Almanya’yı içine alarak hem düşen kâr oranlarını yukarı çekmiş hem de pazarı genişletmişti. Şimdi de Almanya, kendisini merkez yaparak, eskisi gibi pazarı genişletmek istiyor. Dün bunu Polonya’ya saldırarak yaptı. Bugün de Yunanistan gibi ülkeleri uydusu yaparak, Balkanlarda yeni bir savaş senaryosunu Ortadoğu’ya bağlayarak gerçekleştirme peşinde. Bakın hiç kimse, Balkanlar’daki krizi konuşmuyor. Eski Yugoslavya’nın küçük ülkelerinde bugün çok derin ekonomik ve siyasi kriz var. Ancak buralarda banka sistemi borçlu gözükmediği için krizi, Batı basını görmüyor. Bu ülkeler hızla yeni bir savaşın içine sürüklenebilir. Böyle olunca doksanlardaki iç savaşları Almanlar’ın yeniden devreye sokması işten bile değil.
Charles Bettelheim, Nazizm Döneminde Alman Ekonomisi’nde “...giderek sona yaklaşan ve çökmek üzere olan Alman ekonomisinin kurtuluşu ve yeniden harekete geçmesi için gerekli olan tek şey yeni pazarların açılması idi”diye yazar. Almanya’nın faşizme dayalı çözümünün arkasında yatan gerçeklere bugün baktığınızda kanınız donabilir. Çünkü bu gerçekleri çok tanıdık görecekseniz: 1913-1933 arası Alman ekonomisinin en büyük sorunu hızlı yaşlanmaydı. Alman sanayii, 1860’dan 1913’e kadar çok hızlı büyümüş ve bu büyüme iki sorunla karşı karşıya kalmıştı: Hammadde ve pazar sorunları.
Alman burjuvazisi için tek çözüm vardı: Savaş ve diktatörlük. Bu sayede yeni pazarlar açılacak, borçlar silinecek, savaşın yarattığı devlet talebi ekonomiyi canlandıracak, işgal edilen yerlerde ulus-devletin hâkimiyetiyle yeni kaynaklara ulaşılacaktı. Bütün bunlar için Almanlar dışında kimseye de ihtiyaç yoktu. Çünkü iç pazardan vazgeçilmişti. Yahudiler’in ve diğerlerinin Alman burjuvazisinin ürettiği malları alması gerekmiyordu. Devlet gerekli talebi savaş ekonomisiyle yaratıyordu zaten. Gerekli olan tek şey ulusal birlik ve bütünlük, savaşan bir ordu ve o orduya kaynak olacak saf Alman gençleri idi.
Türkiye neden hedef?
Bugün de, grafikte gördüğünüz gibi kârları düşen ve yaşlı bir Alman sanayi var. Bu sanayi kendisini yenilemiyor ve kan kaybediyor. AB’nin mali ve siyasi süreçleri tamamlaması hele Türkiye gibi bir ülkeyi içine alması bu sermayenin sonu olur. İşte Almanya bunun için AB sürecini durmadan dinamitliyor, bunun için Türkiye’de içe kapalı bir yağma ekonomisinin geçerli olmasını istiyor. Türkiye’de demokratikleşmeyi bunun için istemiyor.
Geleneksel Alman finans ve sanayi sermayesi, Alman medyası ile birlikte yeni bir savaş senaryosu üzerinde çalışıyor. Bizde de, başından beri, bunlara ortak olan ‘yerli’ bazı gruplar da buraya dâhil. Bu senaryo, Balkanlar, Türkiye’nin doğusu ve Ortadoğu’yu kapsıyor. Eğer ABD seçimlerini Obama kazanırsa İsrail’in şahinlerinin yeni müttefiki, ABD’den çok, Almanya olacak.
Şundan çok eminim: İnsanlık, bir kez daha, Alman sanayisinin ve burayı finanse eden finans kapitalinin tehdidi altında. Türkiye bu tehdidin ilk hedefi. Bunu unutmayalım ve izleyelim. Hayır, tarih tekerrür etmiyor; o kanlı tarihi yazanlar henüz yok olmadı.