Nedir ödül?
Marifeti ödüllendirmek için kullanılan maddi ya da manevi motivasyon unsuru.
Vikipedyaya göre de “Bir ya da birden fazla kişiye, onların belirli bir alandaki yetkinliklerine karşılık verilen armağandır.”
Aslında müthiş icat. Doğru ve adil bir biçimde dağıtıldığı takdirde olağanüstü bir icat.
Eskilerin dediği gibi “Marifet iltifata tâbidir”.
Ama şu ödüller, ödül törenleri, yarışmalar, halk oylamaları konusunu biraz deşelim mi, ne dersiniz?
***
Sonda söylemem gerekeni baştan söyleyeyim; Türkiye’de ödül konusunda çok ciddi bir otorite boşluğu sözkonusu. İşin birkaç ayağı var, kısa kısa değinelim.
ÜNİVERSİTE AYAĞI
Her üniversite kendi ödüllerini veriyor, okula getirmek istedikleri ünlüler için ödülü bir yem gibi kullanıyor. Üstüne bir de “Gelecekseniz ödülü vereceğiz” gibi bir yaklaşımla işin suyunun ne denli çıktığı da göz önüne seriliyor. Sanatçılar da bu ödülleri basında yer almak için iyi bir araç olarak görüyor ve ses çıkarmıyor. Sonuçta herkes memnun gibi görünüyor ama kazın ayağı pek de öyle değil.
İŞ DÜNYASI AYAĞI
Şirketlerin de sıklıkla başvurduğu ya da teklif edildiğinde geri çevirmediği bir yöntem bu ödül pazarlaması. PR (Basın İlişkileri) ajansları için büyük kolaylık, çünkü ödüllerin her zaman medyada haber değeri var. Sadece şirketlere ödüller dağıtmak ve üçer-beşer bin dolar sponsorluk adı altında ödüllerin bedelini tahsil etmek üzere kurulmuş organizasyonlar ve organizasyon şirketleri var. Burada da yine herkesin memnun olduğu bir ilişki var. Ama sakınca büyük.
GENEL DURUM
Türkiye’de şu anda isteyen istediği ödülleri düzenleyebiliyor, hiçbir engeli ya da standardı yok. Mesela arkadaşlarınız arasında bile çekiliş düzenleyemezsiniz, Milli Piyango İdaresi’nin yaptırımı var ama isterseniz üç arkadaş birleşip TÜRKİYENİN EN’LERİ ödülleri düzenleyin, kimse “Hangi sıfatla, hangi yetkiyle bunu yapıyorsunuz?” diyemiyor.
SAKINCASI NEDİR?
1- 3-5 bin dolara alınmış bir ödülün haberini gören tüketiciye, “Bu şirket ödüllü bir şirket, demek ki güvenebilirim” dedirterek sahte bir güven duygusu satılıyor. Bu da haksız rekabete sebep oluyor.
2- İllegal işler yapan, gayriresmi faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlar böyle organizasyonlarda ödüllendirilebiliyor, böylece kendisini temize çıkarabiliyor.
3- Ödül alınıp satılabilir, ticareti yapılabilir bir ürün olmadığı için ödül satmak da başlı başına bir haksız kazanç unsuru olabiliyor.
4- Daha da ötesi, kolay para kazanmak isteyen girişken birkaç insan da bu haksız denklemi fark edip “üç-beş kuruş da biz kazanalım” düşüncesiyle bir web sitesi kurup bir ödül programına girişebiliyor.
5- Bir de kulaktan kulağa hızla yayılan bu şaibeli ödüller, şeffaf ve usulünce yapılan başkaca organizasyonlarda ödül alan ve bunu hak eden insanların da toplum nezdinde ödülüne gölge düşürecek.
DOĞRUSU NE OLMALI?
Bugün Türkiye’de bir dernek kurarken bile TÜRKİYE …. DERNEĞİ diyemiyorsunuz, başına Türkiye yazılabilmesi için bakanlar kurulu kararı ve derneğin belli bir geçmişe sahip bir dernek olması gerekiyor. Ama “Türkiye ….. Ödülleri” diyebilmek için güzel bir logo yaptırmak ve ilgili alan adının boş olması yetiyor.
Sanıyorum bu konu direkt olarak bir bakanlığı ilgilendirmediği, ortada kaldığı için bir çözüm bulunmamış, şimdiye kadar bir önlem alınmamış. Bu konuda mutlaka bir çözüm bulunmalı ve sadece ehil kurum ve kuruluşlar tarafından ödüller düzenlenmeli.
Türlü sayıda haksızlık ve haksız kazanç ancak bu şekilde önlenebilir.
***
CAZİP BİR MESLEK OLARAK DOLANDIRICILIK
Türkiye'de iş dünyası o kadar enteresan ki;her geçen gün yepyeni dolandırıcılık hikayeleri duyuyorum ve artık hiçbir şeye "çok" şaşıramıyorum.
Sonuncu hikaye şöyle; dolandırıcılar "SAHTE" NOTER açıyor. Evet, yanlış duymadınız, gidip tabela yaptırıyor, bir binayı kiralıyor, içine sahte memurlar yerleştiriyor, bir günde 50 tane "SAHTE" araç satışı yapıp ertesi gün kayboluyorlar.
50 araç, 100 bin liradan hesaplarsanız 5 milyon lira. Harcadığı para en fazla 200 bin lira. 4.8 milyon lirayla ver elini Maldivler...
Aman dikkat! 80 milyonu aşmış bir ülkede yaşıyoruz. Teknoloji çok hızlı gelişti ve eskiye göre çok daha fazla açıklarımız var, artık hepimiz şifrelerimizle, banka hesaplarımızla, sosyal medya hesaplarımızla birlikte tek bir ağ üzerinde birbirimize bağlıyız. Dolandırılmak, kandırılmak çok kolay, akıllı telefonlar, e-postalar, sahte aramalar, polis ya da savcılık süsü verilerek yapılan dalavereler.
Çok dikkatli olmak zorundayız ve özellikle evdeki, ailedeki 45 yaş üzeri herkesi bu gibi durumlara karşı bilinçlendirmeliyiz. Unutmayalım, biz geceleri uyurken birileri bize ait olanları gasp etmek için uyumuyor.
Bir de hatırlatma; özellikle genç arkadaşlarıma; bir arkadaşınız hak olmayan, helal olmayan bir kazanç yöntemi getirince unutmayın, en büyük dolandırıcılar bile bu işlere zararsız, küçük üçkağıtlarla başlar, yavaş yavaş pisliğe bulaşır. Hiç kimse bir günde hırsız, dolandırıcı olmaz. Taviz, tavizi doğurur ve sonunda kendinizi su yolunda kırılmış bir kırık testi olarak bulursunuz.
Siz tövbe etseniz bile o leke sizi de ailenizi de bir ömür bırakmaz. Hadi yakalanmadınız diyelim, o haksız kazanç sizden çıkmazsa bile çocuklarınızdan çıkar.
Yunus Emre’ye atfedilen şu söz var ya; “Sen doğru dur, eğri belasını bulur”.
***
SEVDİĞİM SÖZLER
Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir.
Bertrand Russell