Böyle zirveler önemli. Çünkü o ana kadar gerekli istişareler yapılmış, iş liderlerin söyleyeceği son söze kalmış oluyor. Galler’deki NATO zirvesi de benzerleri gibi büyük önem taşıyor. Anders Fogh Rasmussen’in Genel Sekreter sıfatıyla son kez, Recep Tayyip Erdoğan’ın da Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk kez katıldığı zirve olma özelliğini taşıyor. NATO denince akla hep “soğuk savaş” gelirdi ya hani. Hani, Doğu Bloku’nun yıkılmasının ardından NATO yeni konsept arayışındaydı ya. Dünyanın artık tek kutuplu olduğu varsayılıyordu. Ama Vladimir Putin liderliğindeki Rusya sayesinde başka karşıt kutup aramaya gerek kalmadı. Rusya taktiksel olarak zaman zaman Batı ile hareket etse de, Batı dünyası için halen “gardının alınması gereken bir muhatap.” Ukrayna krizi bunun son göstergesi oldu. Almanya mahreçli yorumlarda, NATO ve hatta AB genişlemesinin zamansız olduğuna dair analizler yapılır arada bir. Rusya’nın periferisinde hareket kabiliyeti kazanmanın zorluğudur burada atıfta bulunulan nokta. Putin, Ukrayna gibi ülkeleri adeta bir piyon gibi kullanıp, bölgesel satrançta ileriye doğru hamleler yapıyor. Koca koca devletleri, “şey”leştirmeye çalışıyor. Dünyaya kafa tutuyor. NATO, Rusya’ya karşı pek de rehavete kapılamaması gerektiğinin farkında. Zirve öncesinde ve zirve boyunca tartışıldı ve sonunda bir “acil eylem gücü” kurulması kararlaştırıldı.
Ukrayna’nın yanı sıra Ortadoğu da NATO zirvesinin ikinci önemli başlığı. Tabi Türkiye’nin “Ortadoğu” denince aklına gelen ile, diğer NATO ülkelerinin “Ortadoğu” denince aklına gelen başlıklar farklı. Türkiye son dönemde “Ortadoğu” denince Gazze başlığına bakıyor. Batı dünyası ise son aylarda Ortadoğu denince IŞİD başlığına dikkat kesiliyor.
“IŞİD ve Irak ve Suriye” başlıklarının öncelikli olması da bu üç güce komşu olan Türkiye’yi zirvede farklı bir konuma taşıyor. Kuşkusuz karşılıklı talepler ve sözler gündeme geldi. Detaylar önümüzdeki dönemde netleşir. Ama “dinleme” başlığı, hem iç politikadaki, hem de dış politikadaki içeriğiyle zirvenin en önemli kartı.
Cuma günü zirve sonuçlarının yavaş yavaş belli olduğu saatlerde, tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’li mevkidaşı Barack Obama ile görüşmesine birkaç saat kala 24 yayınında konuğum olan Prof. Dr. Beril Dedeoğlu’nun analizi önemliydi. Prof. Dr. Dedeoğlu, ülkelerin fırsat buldukça birbirlerini dinlemelerinin doğal olduğunu söyleyip, bir başka can alıcı sorunun görüşmenin odağında olacağına dikkat çekti. Asıl soru şu muhtemelen: “Ne duydular ve bu dinlemeleri kim sızdırdı? Kim, Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasını istiyor?” Tabi, Obama-Erdoğan görüşmesinde asıl mesaj, ilişkilerin rayında devam etmekte olduğu vurgusu oldu.