“Çıldırdı” diyorum çünkü bu kadar açıktan düşman pozisyonuna geçecek kadar bir tehlikeyi hissettiler ki, sinsi oyunlarını nihayetinde dışarıya çıkarma ihtiyatsızlığını sergilediler.
“NATO müttefiki” dedikleri Türkiye’yi, bu devletin kurucu liderini ve demokratik seçimlerle iktidara gelen liderini, hedef tahtasına koyarak düşman muamelesi yapmanın, onların neden korktuklarını ve onların gördüğü şeyi bizim doğru analiz edemediğimiz anlamı taşımaktadır. Halen NATO’dan, ABD’den ve İsrail’den korkan tiplerin söylemlerinin, ne kadar yersiz olduğunu anladığımız sürecin içerisindeyiz.
Peki, NATO çatılı Haçlı ittifak neden korkuyor? Neden çılgına döndü?
Türkiye’ye karşı, generalleri ağzı ile tehdit üreten NATO ile akıl hocalarının devrede olduğunu, hayli zamandır görmekteyiz. “Ruslardan S-400 alma, alırsan kötü olur” gibi tehdit içeren beyanların ve tatbikat çılgınlığının nedenlerinden biri olarak okumamız mümkün. Ama mesele sadece o değil!
Cumhurbaşkanı Erdoğan; bunların yaralı parmağına durmadan tuz basıyor. “Afrin’i de, Münbiç’i de kurtaracağız ve sahiplerine teslim edeceğiz” diyor. İşte mesele buralarda saklı!
DEAŞ, PKK ile anlaştı. Bunu kendileri de, taktiksel adım ve barışa hizmet amaçlı konu olarak anlatma gayretinde. Tabii ki anlattıkları gerekçelerin hiçbirine itibar etmemiz söz konusu değildir!
Uzun zamandır dikkat ediyorum, “Erdoğan’ın hangi hamlesi bunları bu kadar deliye dönüştürmekte” sorusuna, sadece tek cümle ile yanıt verebilirim.
Türkiye’nin lideri; cihanşümul devlet aklını devreye sokmakta. Hem de sadece söylemlerde değil. Gidişat o ki; bu dar boğazın sonunda, cihanşümul devlet aklının, Türkiye Devleti’nin işleyen felsefesi haline geleceğine işaret etmekte.
Türklerin Hun imparatorluğundan itibaren Osmanlı’ya kadar uzanan devlet hayatının felsefesi, cihanşümul fikriyatına bağlı. Bilenler biliyor, bilmeyenler için bu fikriyatın, Türklerin devlet anlayışının omurgasını oluşturan fikriyat olduğunu hatırlatmak isterim. Bu bir devlet aklı! Dünyayı adalete kavuşturma ve nizamı kurma hayalidir. Bu sadece hayal olmadı. Tarihteki tüm devletlerimizle, bunu nasıl uyguladığımızı gösteren açık örnekler söz konusudur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir şey inşa ediyor. Bunca baskı ve saldırı, bu yoldan alıkoyamamakta! Bu durum karşısında, içeride ve dışarıda ele geçen ne koz buldularsa hepsini kullanma kararı verdi Haçlı ittifak.
Çünkü Cihana hükmeden eski koda dönüşün, yeni Türkiye devlet aklının esas mihenk taşı olduğunu kabullenemiyorlar. O kadar kabullenemiyorlar ki; Atatürk’le Erdoğan’ı aynı derecede düşman gördüklerini saklamaz hale geldiler.
Osmanlı çökerken, yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin var olduğu her gün, nasıl bitirelim kafası ile baktıklarını, devlete 40 senedir soktukları FETÖ ihaneti ile anlıyoruz. Geçen yazdım, tekrar edeyim; Venezuela Başkanı “bizi Türkiye kurtaracak” diyorsa, işte Erdoğan’ın adımları ile cihanşümul fikriyatının artık vazgeçilmez ve doğması konjonktürel olarak gerekli olduğu durumunu da ortaya koymaktadır.
Orta Doğu’da yanı başımızda olup bitenlere seyirci kalmadan, lakin dünyadaki mümkün olan tüm kozları kullanarak bu hedefe bizi götürecek tüm enstrümanları devreye sokmanın adı da, cihana adalet getirmek isteyen fikriyatın özünü oluşturmaktadır.
Türkiye’nin güvenliği artık sadece sınırlarındaki istikrarla ölçülmemektedir. Anlaşılan şu ki; Türkiye’nin ve İslam coğrafyasının güvenliği, “cihana adalet nasıl getirilir” soruna yanıtla belirlenir. Türkiye; yeni devlet şemsiyesi inşa ediyor. Artık güvenliği temin etmek, cihandaki düzene müdahil olma ile mümkündür. Gücümüz karşılığında atılacak mümkün olan tüm adımların atılması şart olmuştur. Burada Erdoğan’ın devlet anlayışını anlamak için; “devlet geleneğimizi, içeriğini ve ne zaman başarılı oldu” sorusuna yanıta dikkat etmemiz lazım. Lakin anlamamız gereken bir durum var. Devlet olmanın, millet olmanın, bayrak olmanın ve nihayet cihana şekil şemâl vermenin gücü de, manası da, İslam’da.