“Sabahın köründe kapıları çalınacak diye adamların uykuları kaçıyor, sakinleştirici alıyor, kendilerini sıkça yurtdışına atıyor, sen ise üzerlerine üzerlerine gidiyorsun, reva mı bu?” diye azarladı bir yakınım... Medyada bazılarının vücut kimyalarının bozulduğunun ben de farkındayım. Nasıl farkında olmam, yazılarını okuyorum... İçinde bulundukları ruh hali her satırlarından anlaşılıyor. Yüzüne far tutulmuş tavşan gibiler: Şaşkın... Hayal kırıklığı içerisinde... Ne yapacağını bilmez halde... Ancak
“28 Şubat sürecine katkımız yüzünden bir sabah erkenden götürülebiliriz” endişeleri olduğunu sanmıyorum. Olsa olsa mesleki cibilliyetlerinin ortaya çıkması, en yakınlarının kınamalarına tahammül etmek, söyleyecek bir şeylerinin kalmaması onları rahatsız ediyordur. İnsan içine çıkacak yüzleri olmadığı içindir sıkça yurtdışına çıkmaları... Endişelerini gideren bir
‘hukuki görüş’... İlk kez
Hürriyet yazarı
Taha Akyol tarafından dile getirilen,
Milliyet yazarı
Mehmet Tezkan’ın yeniden hatırlattığı bu
‘hukuki görüşe’ göre, 28 Şubat’ın sivil kadroları yargılanamıyor...
Hürriyet yazarı adaşımı okuyup
“Siviller yargılanamaz” görüşünü öğrendiğim günden beri, ne yapılırsa yapılsın endişe etmeleri gerekmeyeceği için, 28 Şubat’ın sivil unsurlarını eleştirmekte kendimi serbest hissediyorum. Çünkü
Taha Akyol da,
‘İntikam ve Hukuk’ başlıklı yazısında,
‘eleştiriyi hak eden siyasi ve etik kusur işlenmiş olabileceğini’ kabul ediyor... Benim yaptığım da 28 Şubat yargılanırken savcıların peşlerine düşmeyeceği yolunda
‘hukuki görüş’ almış medya mensuplarının
‘etik’ kusurlarını sergilemekten ibaret... Önce
Mehmet Tezkan’ın
‘28 Şubat’ın sivillerini AKP kurtardı’ başlıklı
yazısından bir bölüm aktarayım:
“Savcılık soruşturmayı 312. maddeden açtığına göre, mesele açık ve net.. / Sivillere uzanmaz.. / Şunu da söyleyeyim.. Ergenekon’dan farkı şu.. / Savcılık, silahlı terör örgütü iddiasıyla soruşturma açmadı.. Cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten açtı.. / Darbeden yani..”
Şu bölümü de ilgiyle okuyacağınızdan eminim: “Biraz araştırdım.. / Çıkan sonuç şu.. / Sivillere uzanmaz.. Sivillere uzanmasının önünü AKP iktidarı kesti.. Yasayla kesti.. / 2004 yılında yeni bir ceza kanunu yaparak kesti.. / Durun durun.. / AKP iktidarı 28 Şubatçıları kolladı sonucunu çıkarmayın.. Faşizm kokan bir yasa maddesinde temizlik yaptı.. Demokrasinin güçlenmesi için..”
Bayağı rahatlatıcı satırlar bunlar...
Taha Akyol ‘hukukçu’ olduğu için daha dikkatle okunmayı hak ediyor. Onun
yazdıklarına da bir göz atın isterim:
“28 Şubatçı askerler gibi, yargıçlar, gazeteciler, bürokratlar, STK’lar da yargılansın mı?
/ HSYK Başkan Vekili Ahmet Hamsici ile 1. Daire Başkanı İbrahim Okur’un HSYK’nın yetkisinde olan disiplin konularında ‘Dönemin yargıçları hakkında soruşturma yok’ diye açıklama yapmaları çok isabetli olmuştur. Hukuki bir gerçeği kamuoyuna duyurdular. / Evvela Genelkurmay brifingine katılan yargıçlar hakkında disiplin yönünden eski HSYK’nın takipsizlik kararı vardır. / Daha önemlisi zamanaşımıdır. ‘Darbeye teşebbüs edenler’ hakkında eski TCK’daki dava zamanaşımı 20 yıldır, dolmamıştır, bu sebeple askerler hakkında soruşturma yapılıyor. Fakat bu suça ‘fer’an iştirak’, yani genel tavırlarla değil, belirli eylemleri yaparak ‘yardım’ edenler hakkındaki dava zamanaşımı ise 10 yıldır! Ve dolmuştur!” Ne kadar rahatlatıcı değil mi? Vardığı sonuç şu:
“Demek ki, siviller hakkında akla gelebilecek ‘yardım’ suçlaması zamanaşımına uğramıştır!” Kesin bir hüküm cümlesi bu... Bu kesin hükmü okuduğumdan beri 28 Şubat (1997) süreci boyunca yaptıkları demokrasi-karşıtı yayınlar yüzünden rahatsızlık duydukları sanılan medya mensuplarının cibilliyetlerine dair yazı yazmakta kendimi serbest hissediyorum. Onlar yargılanmayacakları için rahat, ben de onlar hakkında yazmakta serbest olduğum için... Kuşkucu yakınım
“İyi de” dedi,
“Taha Bey Afrika’da ne arıyor?” Bu soru da nereden çıktı şimdi?