Hollywood ‘Dünyanın En Sevilen 100 filmini’ listelemiş ama birkaç İngiliz, Fransız, İspanyol yapımı dışında tüm ‘sevilenler’ kendi üretimleri. Adabımızla yazmasak, üç harfli protesto nidalarını sıralayacağız bu listeye...
The Hollywood Reporter dergisinde dünyanın dört bir yanındaki sinema tarihinin en iyi listelerini yapanlar var; ‘Bir de Hollywood sinemacılarına soralım’ diye düşünmüşler. Sormuşlar, eh iyi de etmişler, kim olsa merakla okur o listeyi. Sonra, bütün film listelerinin en birincisi de bu değil midir diye böbürlenerek haberini yazmaya koyulmuşlar... Ama Benjamin Svetkey imzalı haberde yazıldığı üzere, kendileri de çıkan listeye şaşırmadan edememişler: Listeye bakılırsa Stanley Kubrick ve David Lean misali ustaların imzasını taşıyan birkaç İngiliz yapımı; bir Fransız yapımı (60. Amelie) bir İspanyol yapımı (96. Pan’ın Labirenti) ve bir Japon yapımı (100. Yedi Samuray) dışında dünyanın geriye kalanında, sinema tarihinin en iyi yüz filmi arasına girmeye değer bir tek film yok! Adabımızla yazı yazıyor olmasak üç harfli protesto nidalarını sıralayacağız!
ŞU İLK 20’YE BİR BAKIN
The Hollywood Reporter muhabiri Svetkey, haberinde Truffaut’nun 400 Darbe, Fellini’nin Tatlı Hayat, hattı zatında Charlie Chaplin’in Altına Hücum’u gibi klasiklerin bulunmamasını şok edici buluyor. Geleceğe Dönüş’ün Arabistanlı Lawrence’dan daha fazla sevilmesine de şaşırıyor. Hiç şaşırmasın! Kimse şaşırmasın... Mitolojiden gelen bir karşılığı var Hollywood’un bu psikolojisinin: Narsizm, yani kendine hayranlık. Hani kimsenin gözlerini alamadığı derecede güzel Narkissos, nehir kıyısında sudaki yansımasını seyre dalar da bir daha oradan kalkamaz. Onun yattığı yerde biten çiçeğe nergis deriz. Listeye bakınca narsizmin lüzumundan kibar ve bilimsel bir tanım olduğuna kanaat getirdim. Bir tane Visconti, bir tane Mizoguçi, bir tane Tarkovski, bir tane Renoir, bir tane Bergman, bir tane Murnau bilmeyip de E.T’yi nimetten sayan ‘sinemacılara’ ne demeli bilemiyorum... Elbette, sinemacıların eleştirmenlerden farklı bir yaklaşımı olacak ama şu ilk yirmiye bakın: Baba, Oz Büyücüsü, Yurttaş Kane, Esaretin Bedeli, Ucuz Roman, Kazablanka, Baba 2, E.T., 2001 Uzay Macerası, Schindler’in Listesi, Yıldız Savaşları, Geleceğe Dönüş, Kutsal Hazine Avcıları, Forrest Gump, Rüzgar Gibi Geçti, Bülbülü Öldürmek, Kıyamet, AnnieHall, Sıkı Dostlar, Şahane Hayat... Bazıları ilk 100’e girebilecek filmlerin yanında ilk yirmide yer almasına ancak hayret edebileceğiniz filmler ne ki? Koskoca dünya sinema tarihi içinde The Princess Bride diye bir film 31 numarada yer alıyor. Gayet samimi biçimde “O ne yaa?” dedim listeye bakınca. Üzerine tıkladım Rob Reiner’ın William Goldman uyarlaması çıktı. En azından bir kültü yeniden keşfetmişler ama ellerini vicdanlarına koysunlar, sinemasal açıdan Marcel Carne’nin Cennetin Çocukları’ndan daha mı iyi yani? When Harry Met Sally, Buster Keaton’ın General’inden daha üstün bir film öyle mi? Jurassic Park bildiğimiz bütün Kurosawa, Pasolini, Jansco, Ozu filmlerine ellinci sıradan el sallar demek!
AYNA AYNA SÖYLE BANA
Meselenin bilimsel açıdan narsizmle açıklanacak düzeye bile ulaşmadığını teessürle ve esefle müşahede etmeyelim de ne edelim? Pamuk Prenses masalındaki Cadı Kraliçe’nin halinden farksız Hollywood’un baştan savma ‘En Sevdiğimiz Filmler’ listesi... Cadı Kraliçe geçer her daim gerçeği söyleyen sihirli aynasının karşısına ve sorar: “Ayna yana söyle bana, benden güzeli var mı bu dünyada?” Ayna da üvey kızı Pamuk Prenses’in daha güzel olduğunu söyleyince onu hemen ortadan kaldırmaya kalkar. Devasa üretim gücü ve dünya çapındaki piyasasıyla Hollywood zaten ülke sinemalarını şu veya bu şekilde ortadan kaldıran bir güç. Demek kaldıramadıklarını da görmezlikten geliyorlar.