Ona sadece Narin diyelim, Güran soyadını ona verenlerin katlettiği Narin... Zira Narin'e kıyanlar, Güran soyadının bile Narin'in canından daha kıymetli olduğunu düşündüren bir savunma yaptılar...
21 Ağustos'ta kaybolmuş, 8 Eylül'de köyünün yakınındaki Eğertutmaz Deresi'nde cansız bedenine ulaşılmıştı.
Yürütülen soruşturma kapsamında anne Yüksel, ağabey Enes, amca Salim Güran ve komşuları Nevzat Bahtiyar'la birlikte 12 kişi tutuklanmıştı.
Yüksel, Enes, Salim Güran ve Nevzat Bahtiyar hakkında "iştirak halinde çocuğa karşı kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle hazırlanan iddianame, 7 Kasım'da başlayan ve 3 gün süren ilk duruşmanın ardından 26 Aralık'a ertelendi. Karar duruşması da üç gün sürdü ve tüm Türkiye'nin takip ettiği mahkeme sonunda suçlular cezalarını buldu. Anne, amca ve ağabeye ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi. Bu Türk Ceza Kanunu'ndaki en ağır ceza. Başından beri cinayet hakkında konuşan tek kişi diyebileceğimiz komşu Nevzat Bahtiyar ise delilleri karartma suçundan 4 yıl 6 aya mahkum edildi.
Baktığınızda evet en ağır cezaları aldılar. 30 yıla yakın tek başlarına hücre tipi bir yerde kalacaklar. Kararın bozulması da öyle söylendiği gibi mümkün değil. Ancak somut veriler ışığında suçu içlerinden birinin nasıl, ne, neden yaptığını itiraf etmesi gerekiyor. Çünkü cinayetin işlendiği sırada alınan HTS kayıtları anne, amca ve ağabeyin evde olduğunu ıspatlıyor.
Evet Narin'in kanı yerde kalmadı ama açıklanamayan sorularla...
Cinayetin ortaya çıktığı ilk andan itibaren toplum teyakkuza geçti. Bir ara medyanın olaya ilgisi etik sınırları aşan boyutlara ulaştı. Toplumdaki merak medyanın iştahını kabarttı. RTÜK'ün uyarılarına rağmen bu devam etti. Şairin "başkasının ölümü çeker bizi" dizesindeki gibi Narin'in ölümüne çekildik. Narin bizi adeta karanlık yönlerimizle yüzleştirdi.
Narin üzerinden siyasi istismarcılık dahi yapıldı.
Cinayete yönelik zaman zaman arsızlaşan bu ilgi, günün sonunda edep sınırlarına yaklaştı. Herkes biraz kendine geldi.
Soruşturma ve mahkeme safahati de dikkat çekiciydi. İddianameye, sanıklara sorulan sorulara ve ifadelere bakınca yüz akı bir iş çıkarıldığını söylemek mümkün. Mahkeme aileyi çözebilmek için adeta çırpındı. Hakim zaman zaman sanıkların yanına geçti, cübbesini çıkardı, "hakim olarak değil baba olarak soruyorum" dedi... Lakin Narin'i tam olarak kimin ve neden öldürdüğünü öğrenmek mümkün olmadı.
Günün sonunda şunu öğrendik; bir evladın canından daha kıymetli sayılan bir şey adına anne, ağabey ve amca, Narin'i bir kez de mahkemede iştirak halinde öldürdü.
Narin davası bizi bir evladın canından daha kıymetli bir 'sistemin' varolduğu gerçeğiyle yüzleştirdi.
Cinayetin hiçbir yerinde olmayan baba bile başından beri Nevzat Bahtiyar'ı suçladı.
Belki de cinayetten hemen sonra Nevzat'ın çağırılması ve her tarafta kameralar olduğunu bilen muhtar tarafından Narin'in cansız bedenini saklaması için dereye yönlendirilmesi cinayeti onun üzerine yıkmak içindi.
Nevzat hapse girecek, tüm aile ağıtlar yakacak, taziye çadırları kurulacak ve Yüksel, Enes ve Salim Güran ömür boyu Narin'in sırrıyla yaşayabileceklerdi.
Cinayetin kendisi kadar korkutucu bir soğukkanlılık....
Mahmekenin karar vermek için "neden" sorusunu cevaplamaya ihtiyacı yoktu ama toplumda açtığı yara en çok da bu sorunun cevapsız kalmış olmasıyla ilgili.
Bir çocuğun en güvende hissetmesi gereken yerde, ailesinin içinde, birinci derece yakınları tarafından iştirakle öldürülmesi...
Ya da biri tarafından öldürülmesi ama kimin ve neden öldürdüğünün ortaya çıkmaması adına, artık mahkemenin vereceği karar ortaya çıkmışken dahi, son sözleri sorulduğunda bile gerçeğin gizlenmesi...
Büyüklerin günahlarına kurban edilen bir kız çocuğu.
Bir anneyi susturan şey ne olabilir? Kız evladının canından daha kıymetli ne olabilir? Suçlu da olsa bir erkek evlat mı? Yoksa 'iffetsizliğin' faş edilmesi mi?