“Kahrolası/canıçıkası insan ne kadar nankördür!”
Abese suresinde Cenab-ı Hak böyle buyuruyor.
Baş nankör ise Rabbine karşı inkar yolunu seçen Şeytan’dır.
Nankörlük, inkar psikolojisidir.
Vefasızlık, hürmetsizlik, şükürsüzlük, hainlik gibi kötü huylar nankörlüğün yol arkadaşlarıdır.
Tarihte helak edilen sapkın kavimlerin önemli özelliklerinden birisi ‘nankör’ olmalarıydı. Allah’ın verdiği nimetlere karşı sergilenen nankörlük büyük yıkımlara sebep olmuştur.
Nankörlük, gördüğü iyiliğin, güzel muamelenin ve nimetin kadrini, kıymetini bilmemek; teşekkür duygusuyla davranmak yerine kaba ve hoyrat bir şekilde muamele etmektir.
İnanç alanından siyaset alanına, ailevi ilişkilerden toplumsal ilişkilere kadar çok geniş bir alanda nankörlüğün yıkıcı etkilerine şahit oluyoruz.
Vefasızlık, bağları çözüp dağıtan bir etki yapıyor.
Kadir-kıymet bilmemek, dostluk ve muhabbet duygusunu çökertiyor.
Minnettarlığın kaybolması, Allah’a şükür/insanlara teşekkür erdemini yok ediyor.
Nankörlük ne kadar kötüyse, beşeri ilişkilerde başa kakmak, diyet istemek, yaranma beklemek de o kadar kötüdür.
Descartes nankörlükle ilgili şunları söyler:
“Nankörlük tutkusu, minnettarlığa doğrudan karşıt olan bir kötülüktür; çünkü minnettarlık daima erdemli olup insan toplumunun asli bağlarından biridir.
İşte bu yüzden nankörlük, ancak her şeye hak gören kaba ruhlu ve ahmakça küstah kimselere, gördükleri iyilikler üzerine hiç kafa yormayan aptallara ya da zaaflarını ve ihtiyaçlarını hissedip alçakça (dalkavukça) başkalarının yardımını arayan ama bunu elde ettikten sonra da velinimetlerinden nefret eden zayıf ve aşağılık insanlara vergidir.”
Nankörlük kadar kötü olan bir davranış türü de eyyamcılık’tır.
Eyyamcılık,belli bir menfaati veya makamı korumak için yapılan riyakârlıktır; gününü gün etmek veya menfaati olan kişiye yaranmak, eğilip bükülmek gibi anlamlara gelir.
‘Dün dündür, bugün bugündür’ anlayışından, nabza göre şerbet verip günü kurtarmaya çalışmaya kadar geniş yelpazede birçok tavrı eyyamcılığa sokmak mümkündür.
Eyyamcılığın da nankörlüğün de çaresi doğru olanı yapmaktır.
Nankör olmamak için sergilenmesi gereken vefa, elbette yanlış yapmayı, doğruyu ketmetmeyi gerektirmez.
Eyyamcı olmamak için sergilenmesi gereken hakikatşinaslık ise özellikle yanlış yapmamayı, hakkı dile getirmeyi gerektirir.
Vefalı olmak, bir yönüyle sözünde durmayı, diğer yönüyle sevgi, dostluk ve muhabbette sebatkâr olmayı gerektirir.
Rabbinin iyiliklerine nankörlük eden insanın aynı zamanda vefasız olması, sözünde durmamasından, ‘evet sen bizim rabbimizsin’ sözüne sadakat göstermemesindendir.
Beşeri ilişkilerde vefalı olmak, hem dostluğun hukukunu korumaktan geçer, hem de dostluğu zedeleyecek her türlü yanlışı elbirliğiyle düzeltmekten geçer.
O halde olması gereken dostluk ve kardeşlik zeminini koruyarak doğru olanı yapmak, konuşmak, yazmaktır.
Aziz milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyorum, şehitlerimizin ruhu şad olsun.