Bu milleti çağdaşlaştırma adı altında dininden medeniyetinden ve kültüründen demir yumruk ile uzaklaştırıp, batı kültür ve medeniyetine esir etmeye çalışan zihniyet, kendisini hâlâ iktidarda sanmanın ya da iktidarı kaybetmenin dürtüsüyle yine esip gürlemeye başladı.
Kendilerini hâlâ devletin sahibi ve milletin efendisi olarak görmeye devam ediyorlar.
Hakikati sadece kendilerine mahsus bir mal gibi sahiplenen, başkasının dile getirdiği hakikati ise peşinen reddeden, tahammülsüz, baskıcı ve dayatmacı bir tutum sergiliyorlar. Başkasına saygılı veya anlayışlı olmayı bırakın peşinen reddeden bir tavır alıyorlar.
Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla tekrar baş gösteren bu marazi tavırdaki azınlık, ilgilerinin olmadığı alanı da düzenleme gayretkeşliğiyle konuşuyorlar yazıyorlar.
Hazmedemedikleri ama halkın tepkisinden korktukları için açıkça itiraz edemedikleri Ayasofya’nın ibadete açılmasını Diyanet İşleri Başkanı’nın hutbesini ve hutbeye kılıçla çıkmasını eleştirerek sulandırmaya ve gölgelemeye çalışıyorlar.
Başkan Erbaş’ı ve hutbeyi eleştirenlerin kahir ekseriyeti namazla ezanla alakası olmayan tipler.
Başkan Erbaş’a kafayı takmış kimi siyasetçiler dışında namaz kılanların ne hutbeden ne de hutbede kılıç taşınmasından rahatsız olduğunu duymadık okumadık.
Hutbeye saldıranların hemen hemen hepsi namazda gözü ezanda kulağı olmayanlardan hatta ezandan rahatsız olanlardan oluşuyor.
Halkın onun arkasında namaz kılmayacağını ve herkesin onun istifasını istediği iddiaları açın bakın araştırın kahir ekseriyetinin binamazlardan oluştuğunu, onun üzerinden iktidarı yıpratmaya çalışanlardan teşekkül ettiğini görürsünüz.
Dinin gereklerini yerine getirmeye çalışan samimi ilim adamlarının eleştirileri elbette ki dikkate alınmak zorundadır.
Ama hayatı dindarlarla uğraşmakla geçmiş, kendini din konusunda da belirleyici zanneden ve bu vesileyle Ayasofya’nın ibatede açılmasına duyduğu öfkeyi yazıya ve söze dökenlere, Türkiye’nin kendi tarihiyle kültürüyle ve medeniyetiyle barışma sürecine alışmaları gerektiğini hatırlatırız.
İddia ettikleri gibi ortada bir karşı devrim değil normalleşme vardır.
Devletin sahibi millettir.
Milletin her isteği yeri ve zamanı gelince gerçekleşmelidir.
İlginçtir ki bu normalleşmeye yani milletin arzularının tahakkuk etmesine kendisini demokrat ilan edenler karşı çıkmaktadırlar.
Artık bu zümrenin halkı aşağılamak yerine kendi demokratlıklarını gözden geçirmeleri gerekir.
Zira artık söz de karar da milletindir.
Millet söz sahibi oldukça sözde demokratların milletten ne kadar uzak oldukları da açığa çıkmaktadır.
Karşı çıkanlar istemese de hak yerini buluyor bulacak!
Ben de bu vesileyle hayırlı bayramlar diliyorum.
Bayramınız mübarek olsun.