İsrail’in 64 yıldır sürmekte olan Filistin işgali, modern tarihin en uzun süren işgalidir. İsrail 64 yıldır, dünyanın dikkatini Filistin halkının çektiği acılardan uzaklaştırma konusunda gittikçe daha becerikli hale geliyor. Günümüzde ise bu becerisini “Teröre karşı Savaş”, Arap Baharı ve İran’ın nükleer olanakları gibi başka konulara yöneltmek için kullanıyor.
İsrail Savunma Kuvvetleri, en büyük açık cezaevi olan Gazze’de yüzlerce kadın ve çocuğu katletmiş olsa da; hem Araplar’ı hem de Yahudiler’i karşılıklı nefret ve güvensizliğe hapseden dev ayrım duvarıyla birlikte Filistin topraklarına birer birer yasadışı yerleşimler inşa edilse de, amaç Filistin meselesini dünyanın diplomatik öncelikleri arasında alt basamaklarda tutmak.
***
Hala bir Filistin devleti yok ve bu kabul edilebilirliğin alt sınırı. Şimdi ise İsrail Başbakanı Netanyahu, İsrail’deki 1.5 milyon Arap’ın, vatanlarının bu bölümünü “Yahudi” devleti olarak tanımalarını istiyor. Sadece toprakları değil, kimlikleri de çalınıyor.
Biz Netanyahu’nun barış istediğine inanmıyoruz. Bu yüzden Başkan Abbas’ın son mektubuna cevap bile vermeyerek, onu aşağıladı ve hakir gördü. Bu yüzden, dünyanın en güçlü hükümetlerinin çoğu ve onların BM’deki temsilcileri sessizce izlerken, yeni yasadışı yerleşimlere onay vermeye devam ediyor.
Bu hükümetler İsrail’den hesap sormayı başaramıyorlar. Sebebi ise büyük ölçüde, Siyonist lobilerin Washington ve önemli Avrupa ülkelerinin siyaset ve medyasına egemen olmaları.
Ayrıca tarihsel bir suçluluk hissi: Soykırım’ın hayaleti ve anti-Semitizm ile suçlanma korkusu, politikacıları ve gazetecileri o kadar uzun zamandır susturdu ki... Ve bu sessizlik, İsrailliler’in kendi soykırımlarını, ırkçılıklarını ve aşağılayıcı zulümlerini yapmalarına izin veriyor.
En tehlikelisi ise, İran hakkında uluslararası bir panik yaratılırken, İsrail’in tamamen kontrolsüz ve gözetimsiz bir şekilde kendi nükleer olanaklarını geliştirmesine izin verilmiş olması. Büyük bir tarihsel ironi ile, İsrail İran konusunda savaş davullarını çalarken, Almanya İsrail’e nükleer denizaltı tedarik ediyor.
Şükürler olsun Almanya, Günter Grass’ı da bağrından çıkardı. 84 yaşındaki Nobel ödüllü yazar, geçen ay yayımladığı “Söylenmesi Gerekenler” isimli şiirinde, İsrail’in “zaten kırılgan olan dünya barışı” için en güçlü tehdit olduğu konusunda uyararak İsrailliler’i kızdırdı.
Grass, Naziler’in Yahudiler’e karşı işledikleri “kıyas kabul etmeyen” suçların ve anti-Semitizm ile suçlanma korkusunun on yıllardır İsrail’i eleştirmesini engellediğini söylüyor. Fakat “artık susmayacağım” diyor bir röportajında, “çünkü Batı’nın ikiyüzlülüğünden bıktım”.
Seksenlerindeki yazar, beklenildiği gibi, İsrailliler’in saldırısına uğradı ve çok genç bir delikanlıyken Hitler Gençliği’nin bir üyesi olduğu gerçeği ona karşı kullanıldı. Fakat bu korkunç psikolojik kitlesel isteri deneyimi ve kötülük, savaş karşıtı edebiyatın önemli eserlerinden “Teneke Trampet”in kaynağı oldu.
Günter Grass’ın bunları dile getirmesi, uluslararası toplumda yeni, sevindirici bir atmosferin işareti. Soykırım’ın hayaleti ve ebeveynlerinin altında ezildiği toplumsal suçluluk hissi, dünyanın daha genç nesillerine musallat olmuyor.
Bağımsız medya ve internetin ortaya çıkmasıyla, işgal altındaki bölgelerde neler olduğuna dair gerçekler, her gün sansürsüz olarak tüm dünyada yayınlanıyor. Hiç olmadığı kadar çok dünya vatandaşı “ikiyüzlülükten bıkmış” durumda. İlgileri, İsrail’in Filistin davasını gizleme çabalarını tersine çeviriyor ve Filistin’i bölgedeki merkezi problem olarak yeniden konumlandırıyor.
Gazze’deki 2008 ve 2009 katliamlarına karşı, ve uluslararası bir filoyla Gazze’ye yardım getirmeye çalışan Türk aktivistler İsrailliler tarafından öldürüldüğünde gösteri yapan dünya vatandaşlarının tepkileri umut veriyor; bunlar ayrım duvarının yıkılmasını ve işgalin sona ermesini talep eden insanlar.
Ne yazık ki, Filistinliler’i temsil etmekle görevli Filistin Otoritesi (FO) bu destekten diplomatik bir sermaye çıkaramıyor. Hala yaptırım gücü yok. Ne İsrail’le, ne de onun Batılı destekçileriyle yol kat edemiyor. Bölünmüş, yolsuzluğa bulaşmış üyeleri kendi çıkarlarının peşindeler. Başkan Abbas zayıf ve liderlerinden, seyahat izinlerini sorgulayan Sınır Muhafızları’na kadar, İsrailliler tarafından düzenli olarak aşağılanıyor.
Felaketin bu 64. yıldönümünde, Abbas Filistin Otoritesi’ni dağıtmalı ve istifa etmeli. Bu, kan dökülmeden İsrail’e karşı gösterilebilecek en yerinde şehitlik çabası olur.
Filistinliler topraklarını ve saygınlıklarını geri alabilmek için her şeyi denediler: Gerilla savaşı, on yıllardır süren verimsiz barış müzakereleri, canlı bombalar... Fakat Amerika’nın İsrail’e koşulsuz desteği, her şeyin boşa olduğu anlamına geliyor. Ve şimdi altı cesur adam açlık grevinde.
İnanıyoruz ki üçüncü intifada (ayaklanma) kaçınılmaz. Sadece bir kıvılcım bekliyor. Nasıl Buazizi Arap Baharı’nı alevlendiren kıvılcım olduysa, eğer açlık grevinin kahramanlarından biri ölürse, işgal atındaki topraklarda patlama yaşanır ve belki bu kez, şehitlerin de kanı boşuna akmış olmaz.
* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.
>> YAZARIN İNGİLİZCE YAZISI İÇİN TIKLAYINIZ.