AB ile ilişkilerimiz sıkıntılı da olsa sürüyor. Danimarka, dönem başkanlığını iki ay sonra Rumlara devredecek. Türkiye altı ay sürecek bu sürede dönem başkanlığı ile ilgili işleri donduracak gibi gözüküyor. Şunu unutmayalım, darbeleri hesaba çeken bir Türkiye, AB yolunda en büyük adımı atmış oluyor.
Burada Kopenhag’daki bir toplantıdan izlenimler aktarmıştım, (AB Borç Krizi, Elektrikli Otomobil ve Enerji, 5 Şubat 2012). Şimdi yine Kopenhag’dayız. Heyette Milletvekillerimiz Kenan Tanrıkulu ve Faruk Işık ile Uyum Komisyonundan Alper Özdilek de var. Geçirdiğim ameliyat sonrası bu toplantıya katılmam, beni yedi sene sonra ikinci kere ameliyat eden Prof. Ayhan Kuzu’nun dikkat etmem kaydıyla verdiği izin sayesinde mümkün oldu. Ben doktorunun önerilerine harfiyen uyanlardanım.
Bundan önceki toplantıda, neredeyse sadece borç krizi konuşulmuştu. Bu toplantının da belli konuları vardı elbette, ama bu sefer daha çok AB’nin geleceği üzerinde duruldu. Toplantının adı “Avrupa 2020 stratejisi” idi. Bence “geleceği kurtarmak” olsaydı çok daha çarpıcı olurdu. Bu stratejiyi üç ana başlık altında toplamışlar. “Akıllı büyüme” başlığı altında, yenilikçilik ya da inovasyon birliği, hareket halinde gençlik ve dijital gündem konularını ele aldılar. “Sürdürülebilir büyüme” diyerek iklim, enerji ve taşımacılık gibi alanlarda kaynakları verimli kullanan Avrupa’yı konuştular, rekabet gibi çok önemli bir konuyu küreselleşme çağı için sanayi politikası adıyla mercek altına almaya çalıştılar. Nihayet “kapsayıcı büyüme” adıyla da yeni beceriler ve işler için gündem ile yoksulluğa karşı Avrupa platformu oluşturmayı irdelediler. Bütün bu tartışmalarla varmak istedikleri hedefleri şöyle özetleyebiliriz: 20-64 yaş arası istihdam oranı %69’dan %75’e çıkmalı. AR-GE’ye ayrılan pay milli gelirin en az %3’ü olmalı, özel sektörün AR-GE yatırımları teşvik edilmeli, yenilikçilik takibi için bir gösterge oluşturulmalı. Sera gazı salınımı 1990’a kıyasla %30 azalmalı, yenilenebilir enerji payı %20’ye yükseltilmeli, %20 oranında enerji verimliliği sağlanmalı. 30-34 yaş arası yükseköğrenim mezunu %31’den %40 seviyesine çıkarılmalı. 20 milyon insan yoksulluktan kurtarılmalı ve yoksulluk sınırı altında yaşayanların oranı %25 azaltılmalı.
Bu hedefleri gerçekleştirmek ne kadar mümkün olabilir dersiniz? Acaba bu hesapların içinde hiç hesapta olmayan, şimdilik, 500 milyar Euro gibi kriz önleme tedbirleri var mı?
Avrupa İsleri Komisyonu başkanı Eva Hansen konuştu önce. Eva adı size de aşina geliyor mu, ben hemen Havva Hanım dedim içimden. AB Komisyonu Başkanı Barroso ve Danimarka Başbakanı da konuştu. Barroso’ya soru için biraz gecikmişim, ama Başbakanı kaçırmadım.
Toplantıda Malta’lı bir parlamenterle sohbet ettik. Nereden geldiğimi sordu, Türkiye’den dedim. “AB ile müzakereler nasıl gidiyor” diye sordu, ama sesinde alaycı bir ifade sezdim. “Müzakereler iyi gitmiyor ama Türkiye iyi gidiyor” dedim, sesime de biraz öfke biraz kıvanç katarak. Bana “evet Türkiye iyi gidiyor” dedi gerçekleri gizleyemem dercesine.
Bu toplantının iki sosyal etkinliği vardı. Biri Tivoli Bahçeleri diye anılan mekândaki aksam yemeğiydi. İkinci sosyal etkinlik Kopenhag’ın opera binasındaki yemekti. O harika salonda bize bir opera kısmet olmadı ama taraçadaki yemek sırasında iki sanatçı bizimle birlikte oldu. Onları opera salonunda dinlemek isterdim, operadan anlamasam da. Üniversitede çalışırken biraz akustikle meşgul olduğum için o harika salonda, bir müzik ziyafetindeki seslerin ahengine şahit olmak iyi bir tecrübe olurdu benim için.
Biraz da gezdik. Kopenhag’ın muhteşem yat limanlarını gördük. Helsingor’de bir kaleye gittik. “Hamlet’in Şatosu” dediler. Anladım ki bahçesinde Şekspir’in Hamlet’i sergilenmiş.