Oklahoma’daki Jenks bölgesinde bulunan okullarda verilen eğitim programı kapsamında, huzurevi sakinleriyle öğrenciler buluşup kitap okuyor.
ayatımızı, yaş gruplarına göre yapılan ayrımlarla geçiriyoruz. Çocuklarımızın okullarındaki yaş grupları belli. Daha çok Batı ülkelerinde geçerli olsa da yaşlılar da bakımevlerine yollanıyor. Hayatın kendisi bir nevi “yaş ayrımcılığı” haline geliyor. Eğitim sistemlerine ve okullara yönelik eleştirileriyle, ufuk açıcı yorum ve sorularıyla tanınan ünlü eğitimbilimci Sir Ken Robinson, Öz (Doğan Kitap) adlı kitabında şöyle diyor: “Ancak yaş ayrımcılığına neden olan unsurlara karşı çıkmak için de geçerli nedenler vardır. Bunun en iyi örneklerinden biri de Tulsa, Oklahoma’daki Jenks bölgesinde bulunan okullarda verilen eşsiz eğitim programıdır.”
Oklahoma eyaletinin erken yaşta uyguladığı okuma programıyla bilindiğini, çocukların 3-5 yaş arasında okuma yazma öğrendiğini anlatan Robinson, bahsettiği programın da ilkokullardan birinin karşısındaki “kurumun” yetkilisinin önerisiyle ortaya çıktığını anlatıyor. Bu kurum Grace Yaşam Merkezi adlı bir huzurevi. Birkaç ay içinde bu huzurevinde kreş ve anaokulu sınıfı açılmış. Çocukların seslerinin dışarı yayılması için üstü açık olan ve boydan boya camlarla çevrili sınıf, binanın ortasındaymış. Çocuklar ve öğretmenler, sıradan bir okul gibi buraya gelip giderken huzurevindeki yaşlılar da her yemek vaktinde yani günde en az üç kere bu sınıfın yanından geçiyormuş. Ardından bazı huzurevi sakinleri çocuklara yardımcı olup olamayacaklarını sormuş ve Kitap Arkadaşı programı başlamış. Huzurevi sakinleri ile çocuklar eşleştirilmiş. Birbirlerine kitap okumuşlar, dinlemişler. Programın sonuçlarına gelince, Robinson şunları söylüyor: “Bunlardan (sonuçlardan) biri Grace Yaşam Merkezi’ne devam eden çocuklardan büyük çoğunluğunun eyaletin verdiği standartlaştırılmış testte diğer çocuklardan daha yüksek başarı göstermeleridir. Çocuklardan birçoğu okumayı beş yaşında öğreniyor ve bir üçüncü sınıf öğrencisi seviyesine ulaşıyor. Ancak çocuklar okumaktan çok daha fazlasını öğreniyorlar.” Gelelim programın diğer yanına yani yaşlılara. Robinson “Huzurevi sakinlerine verilen ilaç miktarlarında büyük bir düşüş gözlenmiş. Sakinlerin birçoğu ilaç almayı tamamıyla kesmiş ya da ilaç dozajını azaltmış” diyor.
Kitabı okurken altını kalın kalın çizdiğim bu satırları heyecanla aktardığım, “Türkiye’de neden uygulanmasın?” diye kapılarını çaldığım kurumlar olmuştu birkaç yıl önce. Olmadı... Bu kez durum biraz farklı... Yukarıda anlattığım uygulama geçen haftalarda internet sitelerine haber olunca Türkiye’de çevre hareketi ve sivil toplum çalışmalarıyla bilinen avukat Senih Özay’ın “Acaba biz bunu yapabilir miyiz? Ne yapmalı, nasıl bir çalışma uygulamalı? Türkiye’ye nasıl uygulayabiliriz?” gibi sağanak sorularıyla ivme kazandırdığı bir oluşum var artık. İzmir’de ikinci toplantılarını yaptılar. Ben şimdilik fiziken uzakta, ruhen içlerinde olarak katılıyorum toplantılara. Özay’ın yanı sıra İZFAŞ eski genel müdürü Feyzi Hepşenkal ve işadamı Mehmet Refik Soyer ile kentin iş dünyasından, akademik hayatından çeşitli alanlardaki uzmanlık bilgileriyle öne çıkan isimleri, bu toplantılarda yapılabilecekleri tartışıyor, uygulamanın nasılları üzerinde duruyor.
İZİNLER ALINDI
Söylemeye gerek yok herkes heyecanlı. “Gerekli izinler için İzmir Valiliği’ne başvurularımızı yaptık” diyen Senih Özay’ın kızı oyuncu Gupse Özay da önerileriyle oluşumun içinde. Gupse Özay, hayatın döngüsünü tam olarak aktarabilmek için evcil hayvanları da bu projeye dahil etmeyi önermiş. “Kuşaklararası Dayanışma” adıyla düzenlenen toplantılarda, var olan huzurevleri ve kreşlerin nasıl birleştirileceği, uygulamanın nasıl başlayıp devam edebileceği, daha geniş katılımın sağlanmasına yönelik fikirler aktarılıyor ve alınan kararların uygulanabilmesi için yapılması gerekenler bir bir ortaya konuyor. Henüz yolun başındayız, belki yol kıvrımlı ve engebeli ama olsun, azıcık parmak uçlarımda yükselip elimi siperlik gibi alnıma dayayınca uzakta gülüp oynayan çocukları, onlara bakarken kendi çocukluklarına giden yaşlıları görüyorum... Tam da bayram günlerinde kuşaklar arasındaki köprünün daha da kuvvetli hissedildiği bugünlerde, yüzüme kocaman bir gülümseme yayılıyor. Kendisi de dede olan Senih Özay’ın gürleyen sesiyle söylediği “Yapacağız Halime, yapacağız! Olacak” sözleri de kulaklarımda... Daha ne olsun... İyi bayramlar...
ANNENİN JANDASI
Türkiye’de yaşayan İranlı sanatçı Vaghar Aghaei’yi birbirinden güzel resimlerle süslediği kitaplardan tanıyoruz. Genç sanatçı bu sefer hem yazmış hem resimlemiş. İran resim sanatının incelikli desenlerinden izler taşıyan Fırtına Bacası, Can Çocuk raflarında! Kitabın kahramanı örümcek Timo. İçinde bir sürpriz barından bu öyküyü hem küçük hem büyük okurlar çok sevecek.