Başkavak (Savur’un mahallelerinden biri. Eskiden köydü. Ehmedî olarak da bilinir. İki gün önce ziyaret ettim. Yıllardır istediğim, ama her nedense gerçekleştiremediğim bir ziyaretti. Kayıp dedemin izini sürebileceğim bir ziyaret.. Köyün en yaşlılarını bulacak ve eğer hafızalarında yer etmişse, hikayeyi yaklaşık yüz yıl sonra yeniden dinleyecektim..
İttihat Terakki’nin ilk yılları. Mıhallemi Miri, dedemin büyük kardeşi Halef Bey, Süryani Lideri İsa Zatte ve Midyat’ın ağalarından Azizke, Derevere Ağası Ahmet Ağa, Diyarbakır’da ifadeniz var denilerek gözaltına alındılar ve Savur üzerinden Diyarbakır’a götürülmek üzere yola çıkarıldılar.
Kafilenin komutanı Asteğmen, inancı güçlü bir Müslüman’dır. Bu dört kişinin infaz edilmesi emrini almıştır, ama emri yerine getirmede tereddüt eder. Kafile Ahmede yani Başkavak’ta mola verdiğinde, köyün imamını çağırır ve imamla gizlice istişare eder. ‘İmam efendi’ der, ‘bu insanların ifadeleri filan yok, bunları infaz emri aldım. Ama bunlar da bizim gibi Müslüman. İnfaz edersem, Allah günah yazar mı, ne dersin, bana bir yol göster?’ İmam efendi düşünür ve bu günaha ortak olmamasını ister. Ama devletin emri var bir de, bu emir de yerde kalmamalı.. İmam efendi, kafiledeki şahısların Savur’da görev yapan bir başka komutana devredilmesini bir çare olarak teklif eder. Çünkü Savur’da görev yapan bu komutan zalim biridir ve devletim emrini sorgulamadan yerine getirecek kadar da sadıktır. İmamın teklifi kabul edilir ve bu dört kişi, hala bugün de bilinmeyen bir yere ama muhtemelen köyün civarında bir yere götürülür ve infaz edilirler. Azizkê’nin cesedi ailesine teslim edilir ama diğer cesetler, sadece infazcıların bildiği bir yere gömülürler.
***
Dün Başkavak’a girerken, bu hatıra aklımdaydı.. Hayat ne büyük sürprizlerle doludur, bir kez daha anladım. Dedemin yüzyıl önce infaz edildiği, mezarının bile bilinmediği bir köye torunu olarak bir yüzyıl sonra ziyaret yapıyor ve halktan milletvekili olmak için oy istiyordum.
Bu coğrafya acıların coğrafyası. Nereye baksanız bu gerçeği görüyorsunuz.
Kalabalık öğrencileri olan Başkavak Ortaokulunu ziyaret ettik. Öğrenciler resimlerini, el işlerini, her biri bir sanat harikası olan eserlerinin sergisini açmışlar. Öğretmenlerinin yüzündeki sevinci ve mutluluğu kısa bir süreliğine de olsa beraberce paylaştık.
Serginin yapıldığı sınıfın kapısına, 1994’te şehit edilmiş dört öğretmenin isimleri fotoğraflarıyla beraber asılmıştı.. Ali Yıldız, Mehmet Zeki Ödük, Mahmut Çatalkaya ve Erol Ercan.. Hüzünle baktım fotoğraflarına, içim yanarak baktım.. Rahat uyuyun sevgili öğretmenlerim demek geldi içimden.
Bu okul kapanmadı, yüzlerce öğrencisi var ve sizin sahip olduğunuz ideallere sahip öğretmenlerimiz görev yapıyor. Bıraktığınız yerden devam ediyor her şey..
Bir öğrencinizle tanıştım. İsmi Uğur Doğal.. TEOG sınavında 120 sorudan 113 soruyu yapmış, dereceye girmiş.. Okuduğu kitapları merak edersiniz diye yazmak istiyorum. Viktor Hugo’dan Sefiller, Rıfat Ilgaz’dan Apartman Çocukları ve George Orwell’den 1984.. Bu yaz klasikleri okumaya devam edecek, ona kitap yollamaya söz verdim..
İşte böyle, Ali, Mehmet, Mahmut ve Erol hocam, ruhunuz şad olsun, rahat uyuyun sizi unutmadık.. Sizin yaktığınız aydınlığın meşalesi yanmaya devam ediyor sevgili hocalarım..