Yeni bir demokrasi paketi, önerileri geliyor; önümüzdeki günlerde bu konuları tek tek tartışacağız.
Paketin içeriğini tam olarak bilmiyoruz, muhtemelen bazı yasalar, yönetmelikler, tüzükler değişecek, tüm bu değişikliklerin olumlu yönde olacağına kuşku yok ama daha güzel bir Türkiye arzu edenlerin bu paketler karşısında tavrı bu paketlerin içinde olanları eleştirmek değil, olmayanları talep etmek olmalı kanısındayım.
Bu paketin getireceği değişiklikler içinde, Ahmet Hakan’ın televizyonda kullandığı tabirle “kadim sorunumuz” Heybeliada Ruhban Okulu da varmış galiba, paketi göremediğim için net yazamıyorum ama çok net yazabileceğim konu bu Ruhban Okulu meselesinin çok ama çok yanlış argümanlarla tartışıldığıdır.
Heybeliada Ruhban Okulu Ortodoks inancına bağlı vatandaşlarımızın, Cumhuriyet hükümetlerinin arka arkaya gelen büyük hataları nedeniyle bugün sayıları iki binin altına düşmüştür, TC vatandaşlarının bir okuludur, tüzel kişilik olarak yine Türkiye devletinin bir kurumudur, 70’lerin başında vahim bir hata yapılarak kapatılmıştır, hala açılmamış olması daha da vahim bir hatadır.
Yeni paket içinde gündeme gelebilecek demokratikleşme konularının içinde muhtemelen Heybeliada Ruhban Okulu meselesi belki de sayıca en az vatandaşımıza olumlu olarak dokunacak bir konudur ama simgesel önemi dokunduğu vatandaş sayısının çok ama çok üzerindedir.
Ruhban okulu meselesinin çok yanlış tartışıldığını yukarıda belirtmiş idim.
Bir dizi siyasal nedenden, bunların hiçbirisine katılmam mümkün değildir, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmamasını savunabilirsiniz, bu pozisyon temel hak ve özgürlüklere aykırıdır ama bizim ülkemizde temel hak ve özgürlüklere taban tabana zıt bir biçimde savunulan yegane siyasal pozisyon da bu değildir, alışığız.
Ancak, daha ilginç pozisyon, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına uluslararası hukukun bir kavramı olması gereken mütekabiliyet kavramını kullanarak karşı çıkmaktır, bu pozisyon siyasal bir pozisyon bile değildir, sadece teknik bir yanlıştır.
Bir TC vatandaşı Atina’da bir gayrimenkul edinmek ister ve bu talebe Yunanistan, vatandaşlık gerekçesi ile, olumsuz yanıt verir ise, Türkiye de İstanbul’da, Bodrum’da, vs. gayrimenkul sahibi olmak isteyen bir Yunanistan vatandaşına, isterse, olumsuz yanıt verebilir, konu uluslararası hukuku ilgilendiren bir konudur, ancak bu çerçevede mütekabiliyetten bahsedilebilir.
İstanbul ya da Gökçeada, Bozcaada rumları, ortodoksları bizim vatandaşımızdırlar, Batı Trakya Müslümanları, türkleri ise Yunanistan vatandaşıdırlar, Türkiye ile Yunanistan arasındaki herhangi bir konuda bu iki grubu tartışırken uluslararası hukukun bir kavramı olan mütekabiliyet kavramını devreye sokmak istemek büyük bir yanlıştır, hukuki yanlıştır, mütekabiliyet kavramını bir devlet kendi vatandaşına uygulayamaz.
Bu olmayan mütekabiliyet ilişkisini Lozan Antlaşması’nda aramak daha da büyük bir hukuki hatadır..
Lozan’ın 45. Maddesi mütekabiliyet kavramını getirmemektedir, böyle bir yorum son derece yanlış bir yorumdur; Türkiye ya da Yunanistan’ın Lozan hükümlerinin azınlıklara ilişkin bir bölümünü uygulamamaları durumunda aynı Antlaşma’nın 44. Maddesinin son paragrafı ne yapılması gerektiğini çok açık bir biçimde yazmaktadır, taraflar anlaşıp Milletlerarası Daimi Adalet Divanı’na (bugün Lahey Adalet Divanı’na) gitmek durumundadırlar.
Bakalım pakette Ruhban Okulu konusu olacak mıdır?
Olmaz ise, bu yanlış durumu, lütfen mütekabiliyet üzerinden savunmayalım, komiklik ölçüsünde yanlıştır.
İşin ilginç ve üzücü tarafı zamanında ve bugün hala CHP tarafından, mesela Sayın Onur Öymen tarafından hararetle savunulan Ruhban Okulu’na ilişkin mütekabiliyet kavramının Dışişleri Bakanlığı içinde de adeta resmi bir tez haline geliyor olmasıdır.
Umarım, dilerim, çok isterim, siyasal iktidar bu hatalı, hukuken defolu pozisyonu benimsemez.
Heybeli Semineri’nin açılmasına siyaseten karşı çıkılırsa bu konuyu temel haklar çerçevesinde tartışırız ama mütekabiliyet hiç olmaz.