Hem Kuzey Irak petrolünü isteyeceğiz, hem de Musul’da olmayacağız.
Hem ihracatı patlatacağız, hem de Ortadoğu’dan kaçacağız.
Hem enerji yollarının merkezinde olacağız, hem de bölgeye dönüp bakmayacağız.
Hem Kürt sorununu çözmek iradesi koyacağız, hem de Hakkari’den aşağıda işimiz olmayacak.
Hepsini birden isteyeceğiz, hiçbiri için parmağımızı oynatmayacağız!
Çaba sarf etmeden, risk almadan, yorulmadan, üstümüz başımız kirlenmeden diplomasi yapacağız. Bilelim ki böyle bir dünya yok.
Hem 76 milyonu zenginleştireceğiz, hem de eski ittifaklarla yetineceğiz öyle mi?
ABD, Fransa, İngiltere, İsrail sessizce gelip hasadı toplayacak biz ise “adımız çıkmasın” diye bakınıp yutkunacağız...
Hayır, bu risk alınacak, bu bedel ödenecek, o coğrafyada alan genişletilecek. Musul’da konsolosluğunuz yoksa, Kuzey Irak’ta esameniz okunmaz.
Mısır’da demokrasiden yana tavır koymazsanız, Arap sokağında yüzünüze bakan olmaz.
Suriye’de diktatörü düşmedi diye rotayı Şam’a kırarsanız, ne şarkta ne garpta lafınızı dinleyen çıkmaz.
100 yıldır terk ettiğimiz topraklara geri döndük diye hemen ertesi sabah bütün meyveleri toplayacak da değiliz. Böyle bir imkan olsaydı, diplomasiye gerek olmazdı. Herkes istediğine bugün küser yarın barışır yoluna devam ederdi. Ama öyle değil.
Aslında Türkiye’yi eleştirenler, Ahmet Davutoğlu’nu yerden yere vuranlar ve mesela Amerika’yı alkışlayanlar da bunu pekala bilir.
Başarılı diplomasinin adresi Amerika; Irak’ı, Afganistan’ı işgal etti, milyonlarca insanın hayatına mal olan işgaller sonunda iki ülkeyi de gidip Kaide’ye, IŞİD’e teslim etti. Geçtiği bütün yolları azılı düşmanı İran için temizledi. Sadece Irak değil, Kırım’ı ve Suriye’yi de Rusya’ya altın tepside hediye etti.
“Başarılı dış politika”nın örnekleri bunlar.
Kimse hayal kurmasın. Dış politika meşakkatli, çileli bir yoldur; sabır ve dayanıklılık ister. Büyük ve iddialı devletlerin veyahut da iddia peşinde olanların başı her zaman belaya girer. ABD gibi, İngiltere gibi, Almanya, Fransa gibi. Ve şimdi de Türkiye gibi...
Bu ülke daha dün Libya’dan 25 bin vatandaşını burnunu bile kanatmadan birkaç günde taşıyan ülkedir. Amerika’nın 5 yıl tutuklu kalan askerini kurtardığı için bayram ettiği dünyada hiçbir şeyden tatmin olmayanların ülkesi olamayız. Libya’da şantiyelerimiz olmasaydı, tahliye edilecek vatandaşımız da olmayacaktı. Musul’da konsolosluğumuz olmasaydı kimse rehin alınmayacaktı. Ama Kuzey Irak’ta da işimiz olmayacak, Kürt meselesinde bakınıp duracaktık.
Afrika da kaynıyor. Madem rahatımıza düşkünüz o kıtadaki bütün diplomatik misyonlarımızı toparlayıp evimize dönelim. Nasıl olsa birkaç yıl öncesine kadar oralarda da yoktuk.
İsteyen bu yolu tercih etsin. O yoldan eski, fakir, hukuksuz, umutsuz Türkiye’ye de kestirme bir yol vardır. Dar kafalı korkak, ürkek dış siyasetle gideceğimiz yer 2 bin 500 dolar milli gelirdir ki oradaydık zaten.
5,10 ve 20 yıl sonrasının Türkiyesi için yapılan yatırımı anlamak zorundayız. Bugün eleştirilenler, hatta hakarete uğrayanlar ülkenin geleceğine sermaye bırakıyorlar. Salonlarda gösteri yapmak yerine hasadı yıllar sonra toplanacak bir madeni işletmeyi tercih ediyorlar. Saldırıya uğradıkça da kolayı seçip yoldan dönmüyorlar. Yarın bu ülkeye bir siyasal nüfuz ve telafisiz bir ekonomik imkan sağlayacak yolu yapıyorlar. İyi de yapıyorlar.
Demokrasiyi idam sehpasına gönderirsen...
- Gazze’de seçimle geleni bombayla bastır.
- Mısır’da seçimle gelene darbe yap.
- Suriye diktatörünün katliamlarına göz yum.
- Libya ve Tunus’ta Arap Baharı’nı bitirmek için elinden geleni yap.
- Bütün bu demokratik girişimlere arka çıkan Türkiye’yi de yarı yolda bırak.
- Sonra da IŞİD’den, El Kaide’den şikayet et.
- İşte Ortadoğu’da olup bitenlerin özeti.