Kendisi, bir ara, AK Parti hakkındaki kapatma davasına delil üreten künyesiz internet sitelerinden sorumlu tutuluyordu.
Galiba yargılandı, beraat etti...
Mekanizma şöyle işliyordu: Sonradan askeri kaynaklar tarafından organize edildiği ortaya çıkan künyesiz internet siteleri, “Lise’de namaz”, “Topraklarımız İsrail’e satılıyor, “Erdoğan bir kez daha laikliğe verdi veriştirdi” türünden haberler yapıyor, bu haberler Yalçın Bayer gibi zehir hafiyeler tarafından Hürriyet gazetesine “alıntılanıyor”, oradan da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesine giriyordu.
Bazen de tersi oluyordu.
Haberi Hürriyet gazetesi yapıyor, künyesiz internet siteleri alıntılıyor, Abdurrahman Yalçınkaya da hemen üzerine atlıyordu.
Mekanizmanın bir ayağını oluşturan internet sitelerinden sorumlu tutulan kişi, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’du.
Başbuğ, konuşmalarının arasına “Habermas” gibi isimleri sıkıştıran ilginç bir askerdi. Entelektüel bir tarafı vardı.
Hem entelektüel meselelerle, hem de “yargı meseleleriyle” ilgiliydi.
Devamını, fakirin yakında intişar edecek “Cumhuriyet Apartmanı” isimli kitabından okuyalım:
İddianame açıklanmadan 10 gün kadar önce Anayasa Mahkemesi BaşkanvekiliOsman Paksüt ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ arasında gizli bir görüşme gerçekleşti.
Bu ikili niçin görüştüler? Ne konuştular?
Sır...
İlker Başbuğ mühim bir şahsiyetti.
Birkaç ay sonra Genelkurmay Başkanlığı’na atanacaktı.
Sır olarak kalan bu görüşmeyi, artık “sır” olmaktan çıkan ikinci görüşme izledi:
13 Haziran 2008 gecesi...
Bir otomobil Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhından içeri girdi. Görevliler yol açtılar. Otomobilden inen kişi tanıdıktı ama ihtiyatlı hareketlerinden gizlenmeye çalıştığı anlaşılıyordu.
Daha önce de aynı karargâha ziyarette bulunmuş Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, refakatçiler eşliğinde ana binaya yürüdü, yukarı alındı.
İlginç bir ayrıntı:
Karargâhın ışıkları karartılmıştı.
Dışarıdan bakıldığında, “hayat emaresi” görülmüyordu.
Karanlıktan gelen ziyaretçi, karanlık binada kendisini bekleyen kişinin makam odasına alındı.
Bekleyen kişi de tanıdıktı: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ.
İkilinin ne görüştükleri merak konusuydu elbette...
Biri, AK Parti hakkındaki kapatma davasında karar verecek yüksek mahkemenin Başkanvekiliydi... Diğeri, kapatma davasında iddia teşkil eden haberlerin “üretim merkezi” olarak bilinen künyesiz internet sitelerinin kurucusu olmakla suçlanıyordu.
Ne görüştüklerini tahmin etmeye gerek var mı?
Birkaç yıl sonra (24 Mart 2011) Wikileaks’le işbirliği yapan bir gazete, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson adına gönderilen ve siyasi memur Janice G. Weiner tarafından kaleme alınan bir kriptoyu yayımlayacaktır.
Kriptoda, İlker Başbuğ’la Osman Paksüt’ün 13 Haziran 2008 gecesi gerçekleştirdikleri ikinci görüşmenin “diplomatik yazışmalara” nasıl yansıdığı anlatılıyordu: “Başbuğ-Paksüt patırtısı, ordunun gizli tertipler içinde olduğuna dair son dört yıldır ortaya çıkan bilgilerin devamı niteliğinde. 27 Nisan muhtırasından sonra bir süre susan ordunun adı, ciddi entrikalar döndüğünü düşündüren bir dizi siyasi skandala karıştı...”
NOT:
Bir- İlker Başbuğ FETÖ’cüler tarafından tutuklandığında, ilk ciddi tepki dönemin Başbakanı Erdoğan’dan gelmişti... Başbuğ, kapatma davasına duhul etmiş, AK Parti’nin kapatılması için gayret göstermişti ama kendisine sahip çıkan yine “hasım” bellediği Erdoğan olmuştu. İlginçtir, aynı İlker Başbuğ, 15 Temmuz darbe girişimi bastırıldıktan sonra “Sivil vesayet kuruluyor” diye ortalıkta dolaşmaya başladı. Hüsamettin Özkan olsaydı, “nankör kedi” derdi.
İki- CHP’nin, 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhtemel adaylarından biri İlker Başbuğ’muş. “Yakışır” diyorum. Başka da bir şey söylemiyorum.