Elli yaşlarında olan hemen herkesin ezbere bildiği bir şiirdir bu... Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın.
Sosyal medyada ilgiyle takip ettiğim Seda Özen Hanım, geçen hafta kısa iki video yayımladı. Birincisinde Halide Edip Hanım askeri üniformayla, Adnan Adıvar, Falih Rıfkı ve Yakup Kadri Bey'lerle bir gemi güvertesindeler... Siyah beyaz sessiz bir film... İkinci kısa videoda ise bu genç gazeteci topluluğu bir trenin önündeler. Mustafa Kemal Paşa'nın yanındalar. Yine sessiz yine siyah beyaz bir çekim... Galiba, Paşa'nın İzmit'e geçişi günlerindeymiş... 1923 olabileceği söyleniyor bu eski filmlerin.
Benim en çok dikkatimi çeken şeyse, kısa görüntülerin tabiiliği... Mustafa Kemal Paşa gülerek konuşuyor etrafındakilerle. Hepsi de genç olan bu insanların heyecanı öyle güzel ki, sessizce seyredildiğinde bile arkadaş oldukları hemen belli oluyor. Çünkü bir şeyler söyleyip gülüyorlar. Geminin güvertesinde gezinirken rüzgardan feslerinin püskülleri uçuşuyor, kamera Halide Hanım'a odaklanmış ama o kameraya değil, diğerlerinin arasında ufak tefek ama yine de sınıf başkanı gibi... Sırtında asker kıyafeti var. Acaba ne söylüyorlar...
Onları defalarca kez seyrettim öyle heyecanlandım ki. Halide Hanımın siması ne kadar parlak, ne kadar duru... İkinci filmde de devam etmiş kendinden eminliği, rahatlığı Mustafa Kemal Paşa'nın yanında da sürmüş. Sanki yakın arkadaş gibiler hatta kader arkadaşı, yoldaş gibiler. Bu sefer üzerinde kürk var yazar hanımımızın ama başındaki türban aynı olduğuna göre, onu "Onbaşı Halide" olarak tarihe geçiren haliyle, o kürkün içinde, büyük ihtimalle...
Kuvayı Milliye ruhuyla omuz omuza mücadele vermiş bu neşeli gençlerin yolları hep böyle şen şakrak bir yoldaşlıkla mı geçmiş... Hayır. Onbaşı Halide, 150'likler listesinde sürgüne gönderilecektir bir müddet sonra. Bu kısa güverte hikayesi aslında CHP'nin Kuvayı Milliye ruhundan Tek Parti disiplinine evrilmesinden önceki manasını da taşıyor.
***
Yıl 2018. Dün ve bugün CHP Kurultayı sürüyor. Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığındaki son haliyle CHP, önemli bir değişimi yaşıyor. CHP'nin güvertesinde artık ulusalcı diyebileceğimiz simalar kalmadı. Kendisini 1965'ten itibaren ortanın solu olarak takdim eden, cumhuriyetin kurucu ve merkezi partisi CHP, artık bambaşka bir mecrada seyrediyor...
Türkiye İran'la bir savaşa girse İran'ı tutarım diyebilen milletvekilleri var mesela. PKK'dan "dağdaki gençler" diye bahsedenler mi, YPG terör örgütü değildir diyenler mi... Milletvekili olduğu halde ülkesini Fransa Devlet Başkanına şikayet edenler mi... Ne arasan var CHP'de, CHP'den başka her şey var...
Bugünün CHP'sine hayatiyet kazandıran tek şey çılgınca tutuldukları AK Parti ve Erdoğan nefreti... Türkiye'ye yabancılaşmaları, Türkiye'den uzaklaşmaları, Türkiye'den kopuşları da bu yüzden. Erdoğan ve AK Parti, Türkiye demek onların nazarında. Dolayısıyla Türkiye'nin kaybetmesi için hazırlanmış her senaryoya koşarak gönüllü oluyorlar...
***
Bunlar bildiklerimiz, herkesin gözü önünde cereyan edenler. Benim merak ettiğimse, bu Türkiye karşıtlığının tabanda ve genç kesimde bir karşılığının olup olmadığı meselesi... Bunu bir politik merak olarak yazmıyorum. Kılıçdaroğlu başkanlığıyla CHP'ye yaşatılan dönüşüm, Türkiye'nin gençler gözünde önemsizleştirilmesi sonucunu taşıyorsa, bu tehlikeli dönüşüm politik bir yarış olmaktan çıkar.
İnsanlar gibi partiler de değişir. Kurtuluş Savaşı koşullarını geride bıraktığımız epey oluyor. Kendine ve milletine güvenli bir Türkiye var. Fakat zor zamanlarda çıkar insanların da teşekküllerin de gerçek karakteri gün yüzüne... Afrin Müdafaası da, bizim kendi içimizde onur sınavımız haline dönüştü. CHP'nin Kılıçdaroğlu ile yaşadığı dönüşüm, sadece parti içi politik bir dönüşüm değil... Bir memleket meselesi haline gelmiştir...