Her ülkenin tarihinde parlak yıldızlar vardır; bizimkinde de var. Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere muhafazakâr siyasiler tarihimizi bin yılın ötesine taşımayı ve bu uzun süre içerisinde isimleri ön plana çıkmış pek çok tarihî kişiliği övmeyi ihmal etmiyorlar.
O isimler arasında Mustafa Kemal de var elbette...
Bazılarımız için ise tarihimiz Cumhuriyet’le başlıyor ve bu durumda tek bir isim öne çıkıyor: Mustafa Kemal Atatürk... Bu sebeple, sözgelimi Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından bir ikinci tarihî şahsiyet için ‘övgü’ sözcüğü çıktığını işitmiyoruz. İsmet İnönü için bile... Karşıt görüşlülerden ‘saldırı’ geldiğinde, partisinin simge isimlerinden İnönü’yü savunuyor Kılıçdaroğlu, ama övgüsünü Atatürk’e saklıyor...
Vefatının üzerinden 74 yıl geçmiş bir tarihî şahsiyetin televizyon tartışmalarında kavga konusu olmasını anlamakta zorlanıyorum. Mustafa Kemal olarak da Atatürk soyadını aldıktan sonra da ülkemizde silinmez izler bırakmış bir kişiliği hâlâ tarihe emanet edemeyişimiz bu zorlanmanın sebebi... Tarihe emanet edildiğinde, konunun uzmanları, döneminin özelliklerini ihmal etmeyen bir yaklaşımla tarihî şahsiyeti ele alacak ve hiçbir etki altında kalmadan hükümlerini vereceklerdir.
Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili verilecek tarih hükmünün onun aleyhine olmayacağına inanıyorum.
Ancak özellikle onu çok sevdiği iddiasında olanların aynı kanaatte olmadıkları anlaşılıyor; galiba kavga-gürültü de bu sebeple çıkıyor. Hiçbir eleştiriye tahammül edilmemesi bazılarını hep eleştirilecek noktalar üzerinde yoğunlaşmaya sevk ediyor; sevdiği iddiasında olanlar da tarihî bir kişilikten bir ‘seküler aziz’ çıkarma çabasına girişiyorlar. Olan da, Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihî kişiliğine oluyor...
Yakın tarihimizin en merkezî şahsiyeti olduğundan Mustafa Kemal Atatürk’ten söz ederken çok dikkatli olunması gerekiyor. Ona atfedilecek her türlü olumsuzluk sadece bir kişinin hatırasını zedelemekle kalmaz, toplumu da rencide eder; bu sebeple, kullanılan dilin gerekli hassasiyeti yansıtması şart.
Tersi de doğrudur: Tarihî bir şahsiyeti her fânide bulunması doğal özelliklerden soyutlayarak farklı bir mertebeye çıkarmak, ona doğa-üstü güçler atfetmek, yanlışlarını meziyet gibi göstermek de onun hayrına olmayabilir.
Hele tarihî bir şahsiyeti tek bir fikrin, eğilimin, çizginin eline bırakmak, belli bir görüşe mal etmek, onu tartışmanın ortasına çekmekle sonuçlanır. Bugün olduğu gibi... Tek kalıptan çıkmış gibi birbirine benzeyen bazı insanların kendilerini ‘Atatürkçü’ olarak tanıtıp başkalarını ‘Atatürkçü’ olmamakla itham etmeleri kimin işine yarar bilmiyorum; ancak bu tavrın Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘tarihî kişiliği’ne yaramadığına eminim.
Varsın birileri ‘Mustafa Kemal’ döneminde başardıklarına, birileri de ‘Atatürk’ olduktan sonra gerçekleştirdiklerine sahip çıksın; varsın kimileri bazı yaptıklarını bazıları da yapmadıklarını eleştiri konusu haline getirsin. Bunların hiçbiri Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihî şahsiyetine zarar vermeyecektir. Neden versin ki?
Gözünü ileriye dikmiş biriydi Mustafa Kemal, Atatürk olduğunda da o günün ‘ilerisi’ olarak gördüklerini benimsedi.
Bu gerçeği anlamayan hata eder.