Yakup Kadri Karaosmanoğlu, henüz emekleme döneminde olan Cumhuriyet’în en yakın tanıklarından biridir, Mustafa Kemal’in o ünlü sofrasından hemen hiç eksik olmaması nedeniyle. Devlet ve milletle ilgili hemen bütün önemli kararlar Çankaya köşkündeki bu sofrada verilirdi çünkü. Konuyu ortaya atar, sofrayı dolduranların tarışmalarını izler, kararını verirdi. Genellikle hükümetin işlerine pek karışmazdı ancak Cumhuriyet Halk Fırkasıyla ilgili şikayetler yurdun dört bir köşesinden, artarak gelmeye başlayınca, 1934 yılında hükümeti denetleme kararı aldı.
Mustafa Kemal sofradaki konuklardan Sanayi Bakanı Mustafa Şerif Beye’e döndü bir gece: “Biz yanımızda görev yapanların atanmasıyla ilgili, sıkça hata yaparız... Sizinle çalışan bir Sanayi Müdürü varmış. Nasıl tanırsınız onu?”
“Dürüst, çalışkan ve değerli bir mesai arkadaşım olarak bilirim Paşam.”
Mustafa Kemal bunun üzerine yumruğunu masaya vurdu:
“Sizin dünyadan haberiniz yok beyefendi! Bu gün dört milyon sermayeli bir milli bankamız var, kağıt fabrikası kurmak için bakanlığınıza baş vuruyor, sizin dürüst arkadaşınız yolunu kesiyor, ruhsatı verdirmiyor!”
“Arz edeyim efendim...”
“Etme. Her şeyi biliyorum. Müdür kötü niyetle hareket etmiştir ya da bazı kötü etkiler altında kalmıştır!”
“Kötü etkiler” derken öteden beri İş Bankasını denetim altına almak, sevmediği kişilerin banka yönetim kuruluna atanmasını engellemek için her yola başvuran İnönü’yü kastediyordu. Ertesi akşam sofraya davet etti İsmet Paşayı, ancak İnönü köşkün hemen bitişiğinde oturmasına rağmen saatlerce bekletti herkesi; saat on gibi lütfen geldi; kimseye selam vermeden yerine geçti, gazetesini açıp okumaya başladı. Mustafa Kemal bir süre ses çıkarmadı sonra dayanamadı: “Ne okuyorsunuz öyle? Bizim dizbağı nişanıyla ilgili haberi mi?”
“Dizbağı nişanı mı? O da ne?”
“Aaa duymdınız mı İngiltere Kralı en büyük nişanlarından Dizbağı Nişanını bana verecekmiş.”
“Ne diye size veriyorlarmış bunu?” diye sordu İnönü.
“İngilizler beni sever, bunu en iyi sizin bilmeniz gerekir.”
İnönü alaylı hatta aşağılayıcı bir gülümsemeyle Mustafa Kemal’e baktı gazetenin üstünden ve omuz silkti.
Mustafa Kemal sinirle alt dudağını çiğniyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Acaba şöyle ya da böyle bütün siyasi rakiplerini alt eden İnönü, şimdi de Mustafa Kemal’i mi gözüne kestirmişti? Yemek bittikten sonra Gazi İnönü’ye biraz daha kalmasını istedi. Bundan sonrasınıysa Kılıç Ali anlatıyor anılarında:
İsmet Paşa’yı alıkoyduktan sonra benim ve Salih Bozok’un gitmemizi istemedi. Köşeye çekildik ama konuşmaları duyabiliyorduk:
“Ne bu afra tafra Paşa?! Derdin neyse açık açık söyle?!”
İsmet Paşa “hükümet üyesi” “azarlanmak” gibi bir şeyler söyleyince sesi iyice yükseldi Gazi’nin.
“Ne demek hükümet üyesi?! Benim Devlet Başkanı olarak görevim ne? ...Başbakansın diye eleştirmeyecek miyim seni? Ben işlerin mühürcübaşısı mıyım?! Elbette eleştireceğim yaptıklarını. Beğenmediğimi söyleyeceğim sen de yapacaksın! Hem seni halk değil ben seçtim ben! Anlaşıldı sen yorulmuşun! Dinlen biraz, sağlığına kavuş hele! Şu anda dinlenmeye ihtiyacın olduğunu görüyorum!”
İsmet Paşa omuzları çökmüş, ayaklarını sürüyerek, yüzümüze bakmadan odadan çıktı. Arkadan Mustafa Kemal bağırdı bizden yana dönerek: “Kim şişiriyor bu adamı! Salih sabah bana gel, bir bildiri yayınlayalım, İsmet’in sağlık nedeniyle görevden çekildiğini duyuralım! Hükümete lafımız yok ama bu hükümete... hadi de ya?!”
Ertesi sabah erkenden İsmet Paşa gelir, yalvarıp yakarır, Mustafa Kemal’den özür üstüne özür diler ve bir süre daha görevde kalma iznini koparır. Ama yolun sonuna gelinmiştir Mustafa Kemal-İnönü dostluğunda. Zaten 1937’de görevden alınır ve yerine Celal Bayar getirilir...Mustafa Kemal’in en yakın silah arkadaşı, hırsına yenik düşmüştür.
(Meraklısına not: “Hadi de ya” Mustafa Kemal’in tartışırken kullandığı bir meydan okuma deyimidir. )