İşte nihayet krizin en önemli dinamiklerinden birisinin arkasındaki tarihi gerçekleri anlatacak haber İngiltere’den geldi. LIBOR skandalı... Yani banka sisteminin, uluslar arası faiz oranlarını, piyasa dışı yöntemlerle-danışıklı dövüş, şike vb- belirlemesi. Bilirsiniz LIBOR (London Interbank Offered Rate) Londra’da bankaların birbirlerine önerdikleri faiz oranı aslında ama bu, bütün dünyada para piyasalarında ve türev ürünlerde günlük faiz oranlarını belirleyen daha doğrusu küresel para piyasasını yönlendiren bir dayanak noktası. Sistem fon fazlası olan bankaların fon açığı olan bankalara günlük kullandıracakları paranın faizini belirliyor. Bankalar birbirlerine teklif ettikleri faiz oranlarını günlük olarak deklare ediyorlar. Burada bir ‘danışıklı-dövüşün’ olmaması lazım, çünkü olursa ekonominin kalbi olan para piyasaları gerçek anlamda piyasa olmaktan çıkar. Faiz oranları, piyasa dinamikleri dışında, ‘hastalıklı’ olarak belirlenir. Meğer dünya para ‘piyasalarının’ kalbi olan Londra’da bu hastalıklı piyasa dışı durum yıllardır varmış. Yani büyük bir banka ‘ bugün faizi düşük tutalım, yarın bizim durum sıkışık’ dediği zaman diğerleri bu ‘rica’ya uyuyormuş. Bunun tam tersi de olabilir, büyükler o gün aralarında anlaşıp faiz oranlarını yükselterek büyük bir vurgun yapabilirler. Şimdilik ortalıkta İngiltere’nin büyüklerinden Barclay’s adı geçiyor. Ama arkadan Citigroup, UBS gibi devlerin geleceği kesin gibi. İngiltere bu skandalı parlamentoya götürebilir.
Bence bu skandal, ABD’deki Enron skandalı kadar önemli ve simgesel ağırlığı fazla olan bir olay. Çünkü ‘piyasa’ denilen mekanizmanın, işlemesi gereken en önemli alanda bile işlemediğini görmüş olduk.
Türkiye’de şuna dikkat ediyorum, piyasa denince kapitalizmle özdeşleştirilen bir ekonomi pazarı ve bu pazarın insanlığa saldırısı anlaşılıyor. Liberal iktisatçılar bile piyasayı savunmak adına kapitalizmi, ne pahasına olursa olsun, savunma refleksi içinde oluyorlar. Öte yandan faiz gibi, finans kapitalin oluşumunu ve sermaye temerküzünü sağlayan bir soygun aracı da liberalizmi savunmak adına bazı Müslüman bilim insanları, iktisatçılar tarafından da, utangaçca savunuluyor.
Oysa piyasa ve kapitalizm ilişkisi hiç de sandığınız gibi değildir. Ünlü Marxist iktisatçı Sweezy, serbest piyasa denen dönemin kapitalizmin tarihinde sadece 30-40 yıllık bir dönemi kapsadığını, ondan sonrasının hızla tekelci devlet kapitalizmine dönüştüğünü söyler.
Bugün krizi aşmak için Merkez Bankaları durmadan faizleri indiriyor. Dün de Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Çin Merkez Bankası faiz indirdi. Avrupa, nihayet kemer sıkarak, ücretleri düşürerek, emekli ödeneklerini keserek krizin geçmeyeceğini hatta daha fazla derinleşeceğini, yüksek faizin de bir kriz nedeni olduğunu anladı.
Küçük ve orta boy işletmeleri, teknolojiye dayalı alanları desteklemek ve piyasayı ödünsüz çalıştırmak krizden çıkışın bugün tek reçetesi. Ama piyasanın ödünsüz çalışması da bilginin, tekellerin denetiminden çıkıp hiç engelsiz yayılması, anti-tekel yasalar ve düzenlemelerle olur. Bunun için de finans-kapitalin elinden sermaye temerküzünün en büyük aracı ve silahı olan faizi almak gerek. Dünya bunu anladı. Şimdi İngiltere’de olan LIBOR skandalından sonra ‘küresel faiz piyasası kamunun (devletlerin) denetiminde olsun, piyasayı başıboş bırakırsanız bu olur’ deniyor. Ne dandik bir yaklaşım, tam aksine piyasayı kendi haline bırakırsanız, tekellerden temizlerseniz o kendi dengesini bulur.
Hayek’in dersi
Kasım 1936’da ünlü iktisatçı Hayek, Londra Ekonomi Klubü’nde bir ders verir. Sonra bu ders LSE dergisinde makale olarak yayınlanır. Burada Hayek, iktisatçıların Smith’den bugüne dek iş bölümünün önemini kavradıklarını ama bilginin her yere ulaşmasının ve bunun bütün insanlık tarafından eşit koşullarda elde edilmesinin önemini kavramadıklarını öne sürer. Ancak bilginin eşit paylaşımı, demokrasinin sonsuz, sermayenin kısıtlı olduğu, ranta ve temerküze mahal olmayan bir toplumda olur.
Bu temerküzün olmaması için piyasayı çalıştıracak, rekabeti düzenleyecek kurumsal yapılar gerekir. Rekabet Kurumu’ndan, BDDK ve SPK’ ya kadar olan tüm kurumlar böyle kurumlardır ve bağımsız, etkin çalışmaları çok önemlidir.
Bugün bir yatırımdan elde edilecek getiri oranı eğer ki borçlanma maliyetinden düşükse o toplum faizin pençesindedir ve kriz kaçılmazdır. İsveçli iktisatçı Wicksell bunu çok iyi anlatır. Etrafınıza bir bakın, bugün tartıştığımız birçok kriminal durum, dava, siyasallaştırılmış suç, (şike davasından, doğal varlıklarımızın, tarihimizin yağmalanmasına oradan yağmacı özelleştirmelere kadar) ranta, faize dayalı, piyasa dışı devletçi sermaye sisteminin sonucudur.