Biz bu kısır döngüyü daha önce de görmüştük.
Önce, İslam karşıtı bir grup, İslam’a hakaret eden, Müslümanları aşağılayan bir kitap veya film üretiyor. İslam’ı “şiddet dini”, Müslümanları da “barbarlar” olarak gösteriyor bilhassa.
Dünya Müslümanları buna haklı olarak kızıp tepki gösteriyor. Ama bazıları bununla kalmıyor, söz konusu pespayelikleri üreten İslam düşmanlarına saldırıyor. Hatta bırakın onları, karşılarında “Batı” olarak ne bulurlarsa (konsolosluk, elçilik, bayrak vs.) yakıp-yıkıyor, arada masum insanları öldürüyorlar.
Peki tüm bunlar üzerine ne mi oluyor?
Bu kargaşanın fitilini ateşlemiş olan İslam karşıtları, diğer tüm Batılılara şöyle diyor:
“Gördünüz mü? Bu Müslümanlar böyle vahşi insanlar işte. Siz de daha hâlâ aptal aptal hoşgörü gösteriyorsunuz bunlara, Avrupa’nın ortasında cami açmalarına izin veriyorsunuz.”
Kısacası, Müslüman dünyadaki ölçüsüz öfke, aynı dünyanın şikayetçisi olduğu “İslamofobi”nin en iyi propaganda malzemesi oluyor.
Provoke olmak ya da olmamak
Son bir haftadır Ortadoğu’yu kasıp kavuran olaylar, bu kısır döngüde yeni bir halka oldu.
Olay, “Müslümanların Masumiyeti” diye alaycı bir isim taşıyan aşağılık bir filmin internete konmasıyla başladı.
Filmin yapımcısı, ilk başta verdiği sahte imajın aksine, Sam Bacille isimli bir Yahudi değildi. Sonradan Protestanlığı seçen ve “Kur’an yakma” heveslisi fanatik rahip Terry Jones’un marjinal halkasına katılan Mısır kökenli bir Kıpti idi.
11 dakikalık amatör filmin içeriği ise dediğim gibi aşağılıktı, çünkü Peygamberimiz Hz. Muhammed’e karşı olabilecek her türlü çirkinliği içeriyordu.
Bu filmi lanetlemek de her Müslümanın en doğal hakkıydı. Ben de öyle yaptım ve yapıyorum.
Ancak bazı Müslümanların tepkisi, bununla kalmadı. Libya’daki ABD konsolosluğuna yapılan roketli saldırıyla başlayan bir dizi şiddet eylemi yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Bu eylemleri de kınıyorum.
Bu eylemleri hoşgörmeye yatkın olanlara da şunları hatırlatıyorum:
Öncelikle, İslam’da sorumluluklar “şahsi”dir; cahiliyedeki gibi “komünal” değildir. Yani bir avuç Amerikalı İslam’a hakaret edince, bunun sorumlusu “tümAmerikalılar” veya “ABD devleti” olmaz; sadece söz konusu İslam karşıtları olur.
Dahası, İslamofobik yayınların Batı’da yapılabilmesi, bu yayınların Batılı devletler tarafından desteklendiği anlamına gelmez. (Bizim coğrafyada devletten icazet almadan adım atmak zor olduğu için Batı’yı da öyle sanıyoruz galiba.) Bu ülkelerde “ifade özgürlüğü” çok geniş bir kavramdır, hele de Amerika bu konuda en “mezhebi geniş” ülkedir. Nitekim “Haçlı zihniyeti” sebebiyle eleştirdiğimiz aynı Amerika’da Hz. İsa’ya çirkin cinsel imalar yapan bir film de (The Last Temptation of Christ) Hıristiyanlardan çok tepki görmüş, ama yasaklanmamıştı.
Kaldı ki, Amerikan yönetiminin söz konusu anti-İslami filme destek çıkmak şöyle dursun, “nerden çıktı başımıza bu bela” diye baktığı bence gün gibi ortada.
Türkiye farkı
Bu olay karşısında en doğru tepkileri veren Müslüman ülke ise galiba Türkiye oldu ve oluyor.
Çünkü protesto gösterileri yapıldı, ama hiç bir şiddet eylemi olmadı. Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez veya Fethullah Gülen hocaefendi gibi kanaat önderleri, filmi kınayan, ama Müslümanları sükunete davet eden akl-ı selim açıklamalar yaptılar.
Doğrusu budur. Çünkü Müslümanlara düşen, tüm bu sinir harbi içinde, İslam karşıtlarına “tepki vermek” kadar, İslam’ı “hâl ile temsil etmek”tir.
Bilhassa da İslam’ı “şiddet dini” gibi gösterenlere karşı, onları haklı çıkaracak bir şiddet değil, onları tekzip edecek bir olgunluk sergilemektir.
Aksi halde bu kısır döngü büyüyerek devam eder.