Provokasyon değil Müslüman ortaçağı.” Bu, Taha Akyol’un dünkü yazısının başlığı.
Bugün bu başlığın yansıttığı genel eğilimi tahlil etmek istiyorum. Taha Akyol’un değerlendirmesi, Müslümanların hala bir ortaçağ yaşadığı kanaatinden yola çıkıyor, Abdullah Gül’ün 12 yıl önce Dışişleri Bakanı iken Tahran’daki İslam Konferansında söylediği “İslam dünyasının artık çağdaş normları benimsemesinin zamanı geldi” cümlesini de kendi değerlendirmesi ile paralelleştirerek “çözüm ortaçağdan çıkmada” diyor.
Akyol’u okuyunca aklıma ilk gelen soru şu oldu:
- Acaba Taha Akyol nerede duruyor?
Ardından da başka sorular geldi:
- “Ortaçağı yaşayan Müslümanlar” kim, 1.5 milyarlık Müslüman topluluğun ne kadarı ortaçağı yaşıyor ve tabii son olarak Taha Akyol “Müslümanlar” topluluğu ile nasıl bir aidiyet bağlantısına sahip?
Akyol, dışarıdan, mesela Amerika’dan bir Neo-con olarak yazsaydı, islamofobik bir duruşu olsaydı, bir Murdoch olsaydı mesela, bunu çok tabii görürdüm. Ama biliyorum ki Taha Bey, Müslüman. Anlıyorum ki içeriden bir özeleştiri yapmak istiyor. Özeleştiriyi kendisini de içine koyarak yapsaydı mesela “Biz Müslümanlar” diye başlasaydı söze, yani kendi dışında bir Müslümanlar topluluğu var ve onları yargılıyormuş gibi olmasaydı, “Kendimize bakmalıyız” deseydi daha sağlıklı olurdu.
DEAŞ var anlıyorum, El Kaide var anlıyorum, Boko Haram var, anlıyorum, ama yahu, siz de varsınız, biz de varız. Sizin anneniz, babanız da Müslüman. Milyonlarca insan var İslam dünyasında teröre karşı çıkan.
Biraz insaf etmeli değil mi, tüm Müslümanları ortaçağa sürüklerken?
Hem “Provokasyon yok” derken, çok fazla hüsnü zan beslemiş olmuyor musunuz dünyanın egemenlerine karşı? Batıdaki bir çok yazarın gündeme getirme gereği duyduğu komplo ihtimallerini bir kalemde dışlamak için hangi güven duygusu sizi tatmin ediyor acaba? Bu da parmağımızı kendimize yöneltirken ihtimalin her türlüsüne gözleri kapamak gibi bir “akıl dışılığı” gündeme getirmiyor mu?
Hem biraz da, Guantanamo’yu, Ebu Gureyb’i sorgulamanız gerekmez miydi?
Gazze’ye dair bir şeyler söylemeniz mesela?
Mısır’a dair. Suriye’ye dair.
Biliyorum şimdi, savunma babında başlayacaksınız yazmaya.
Ama inanın bunlar da “zevahiri kurtarma” niteliğine bürünecek, “Müslümanlara yönelik tarizleri hafifletmek için kullanılan bir başka “ama”lı söylem haline gelecek böyle bir zeminde.
Türkiye’de ve İslam dünyasının başka ülkelerinde zaten Müslüman bir toplum bünyesinde doğmuş-büyümüş olmaktan hicap duyan çevreler hep oldu. Ana-babasından utanç duyan ve onlara aidiyeti görünmez kılmak için her türlü red psikolojisini yaşayan okur - yazar tiplerine pek çok tanık olundu. İlahiyat eğitimi alanlar içinde bile bunun örneklerine rastlandı. Batı büyülü bir dünya idi. Bunlar kendi toplumlarından adeta iğrendiler. Onun için de yetkiyi ellerine geçirdiklerinde, yukardan aşağı radikal düzenlemelerle toplumu akılcılığa doğru evriltmek istediler. Laiklik yorumunun bir boyutunun “akıl yönetimi” olduğu da biliniyor.
“Taha Akyol çizgisi odur”, demiyorum.
Onu haksızlık olarak değerlendiririm.
Ama durduğu noktanın “dışarıdan” olduğunu da ifade etmek gerekiyor.
Diyelim ki Müslümanların bir kısmı Ortaçağ’ı yaşıyorlar.
Taha Akyol’un bunu, DEAŞ, Boko Haram benzeri hareketlerden çıkardığını düşünebiliriz.
Peki burada bu hareketlerin nasıl, hangi psikolojik saiklerin etkisiyle oluştuğunu dikkate almak gerekmez mi?
DEAŞ’a katılanların önemli bir kısmının Batı ülkelerinden, üstelik bir kısmı yeni Müslüman olmuş gençlerden oluşuyor olması ne anlam taşıyor, bunlar da Batı’nın ortaçağ uzantıları mı oluyor? Bu durumda ortaçağ ne oluyor?
Acaba Amerika’nın Irak’ı işgali ortaçağ mıdır, yeni çağ mı, uzay çağı mı? Ya Hiroşima, Nagazaki nereye düşer? Guantanamo işkencelerinin adı nedir?
Medeniyet bunun neresindedir?
Mısır’da Amerikan destekli darbe hangi çağa denk düşmektedir?
Gazze’de bir ay içinde çoğu kadın ve çocuk, binlerce sivili öldürmek İsrail’in ve Yahudiliğin ortaçağı mıdır?
Mesela Batı’nın olmasa bile (!) Hıristiyanlığın da bu çağda bir ortaçağ yaşadığından söz edilebilir mi? Yoksa orta çağ Müslümanların nikahına mı yazılmıştır?
Sevgili Taha Bey, - ona böyle hitap edebilirim, çünkü silemeyeceğim dostluk günlerim vardır- Müslümanları yargılamanın dayanılmaz cazibesi nedir bilmiyorum, ama sizi sık sık bu tavır içinde görmek benim yüreğime çok giran geliyor.