11 Eylül’den bu yana küresel düzlemde, iki alanda düşmanlık geliştirmeye dayalı stratejik bir plan uygulanıyor. Düşmanlık hatlarından ilki Batı ile İslam dünyası arasında özenle inşa ediliyor. 11 Eylül bunun tetikleyicisi oldu.
İkinci düşmanlık hattı ise mezhep temelli olarak Müslümanlar arasında kurgulanıyor. Nijerya’dan, Pakistan’a, Irak’tan Lübnan’a kadar geniş bir alanda Müslümanlar en vahşi araçlarla birbirlerini katletmeye ve bunun sonucunda sadece birbirilerine değil, tüm dünyaya da barbar ve şiddet yanlısı insanlar olarak takdim ediliyorlar.
Bu süreçte karşımıza tuhaf cinayetler de çıkıyor. Örneğin Boston Maratonu’na yapılan saldırı bunlardan biriydi. Saldırı ister Çeçenistan cephesinden alın, isterseniz İslamcılık yönünden bakın tamamen anlamsız bir saldırıydı. Neden yapıldı, bu bile anlaşılamadı. İlginçtir, saldırganların hayatı tipik bir mütedeyyin Müslüman hayatı olmadığı gibi, saldırganları FBI ve Rusya istihbaratı da çok yakından tanıyordu. Saldırı ile ABD’de ve tüm dünyada Müslüman karşıtlığı doğal olarak arttı.
Bir başka garip bir cinayet ise 22 Mayıs 2013’de Woolwich’de (Londra) askeri bir kışlanın önünde yaşandı. Bu cinayette Kraliyet Piyade Alayı davulcusu asker Lee Rigby iki saldırgan tarafından bıçakla vahşice öldürüldü. İki saldırgan Rigby’nin cansız bedenini yola serdiler ve etraftakilere bu cinayeti İngiliz askerlerince öldürülen Müslümanların intikamını almak için işlediklerini söylediler. Bazı haberlere göre saldırganlar “Allahu Ekber” diye bağırmayı da ihmal etmediler.
Saldırganlara baktığımızda sıradan bir mütedeyyin Müslüman yaşamını yine göremiyoruz. Her ikisi de Nijerya kökenli İngiltere vatandaşı. Her iki saldırgan da Hıristiyan olarak yetiştirilmiş ve sonradan İslam’a dönmüşler. İlginçtir, saldırganların etrafında yine istihbaratçıları görüyoruz. İngiliz dış istihbaratından sorumlu MI5 saldırganlardan Michael Adebolajo ile o kadar ilgili ki bu kişiyi Kenya’da hapisteyken kendi saflarına katmak dahi istemiş. Adebolajo, Kenya’dan kurtulduktan sonra bir kez daha Somali’ye gidip silahlı çatışmalara katılmak istemiş. Ancak Adebolajo’yu bu kez MI5 durdurmuş ve kendisini kibarca uyararak “eğer Somali’ye gitmeye kalkarsan seni yine Kenyalılar durdurur” demişler. Garip değil mi?
İngiliz basınına göre Adebolajo MI5’a katılmamış. Ama bu noktada kime inanacağınızı bilemiyorsunuz. Üstelik Adebolajo gibi Somali’deki İslamcı silahlı örgütler ile bağlantısı olan bir kişinin Londra sokaklarında, hem de askerî bir kışla önünde nasıl bu kadar kolay dolaştığını da çözemiyorsunuz.
Boston Maratonu ve Woowich saldırıları hiç şüphesiz Batı zihnindeki ‘eli kanlı Müslüman’ algısını güçlendirdi. Eminim ‘Medeniyetler Çatışması’ fikrinin babası Samuel P. Huntington mezarından bu manzaraya bakıp bakıp gülümsüyordur. Aynı şekilde Washington DC’de, Londra’da ve Tel Aviv’de bu manzaraya bakıp gülümseyen başkaları da bulunmaktadır. Resmin Batı ayağı bu tür cinayetlerle tamamlanmaktadır.
Diğer taraftan Suriye’de Rusya destekli Nusayri-Şii bloğu ile Sünni boğazlaşması tam hız devam ediyor. Esad diktatörlüğüne karşı başlatılan özgürlük harekâtı mezhep savaşlarına dönüştürülüyor. Lübnanlı Hizbullah’ın Kuseyr’de Esad’la ortak katliama girişmesi ve liderleri Nasrallah’ın “sonuna kadar Esad’ın yanındayız” çıkışı Lübnan’ı da mezhep savaşlarının ortasına attı. Nitekim açıklamanın hemen ardından Beyrut’ta Hizbullah’ın güçlü olduğu bir mahallede iki roket patlatılıverdi.
Kısacası Batı cephesinde de, Doğu cephesinde de her şey planlandığı gibi gidiyor.