Annemin babası, rahmetli dedem ‘İslamiyet’i savunanlara Radikal dinci diyorlarmış oğlum bu ne demek?’ diye sormuştu üniversite 1. Sınıf öğrencisiyken.
***
‘Hristiyanlar ülkemize geldiğinde bizim topraklarımız, onların elinde ise İncil vardı. Bize gözlerinizi yumun dua edin dediler. Gözlerimizi açtığımızda bizim topraklarımız onların olmuş, bizim elimizde ise sadece İncil kalmıştı’ sözü Afrikalı bir aydının misyonerlik çalışmaları sonrasında yaptığı meşhur bir tespit.
Dünya genelinde başarılı olmak için başlatılan misyonerlik faaliyetlerinin Cumhuriyetin kurulmasından önce yeni kurulacak devletin de en büyük sorunlarından biri olacağına dair işaret, 1915’te İsviçre’de düzenlenen ‘Mokedonya’da Türk Mezalimi’ adında bir panelde verilir. ‘Yeryüzünden hilal kalkmadıkça Hristiyanlık bütün dünyayı yönetimi altına almadıkça insanlık mutlu olmaz.’ Bu durumun nasıl yapılacağına dair ayrıntılı yöntem ise Raymond de Lule tarafından belirlenmiştir. ‘Türkleri kılıçla yenmek mümkün değildir o halde İslam felsefesini ve Arapça’yı öğrenerek, onların arasına girip Müslümanlığın gelişmesini durdurmak zorundayız.’
***
Ankara’da tanıdığım bir büyüğümün 17 yaşındaki kızının söyledikleri ile şaşkın bir hafta yaşadım aslında. ‘Sabah ezanından rahatsız olmamak mümkün değil’, ‘Aleviler bizden çok farklılar ve aynı olamayız’ ‘İçki tüketmek bir kültürdür’, ‘Evlenmeden de birisi ile ortak bir yaşam paylaşılabilmeli, aynı evde kalınabilir’, ‘Ramazan’da din adamları diye karşımıza çıkardıkları adamların hepsi düzenbaz’... Vb kelimelerden sonra daha öncesinde ailesi ve kendisinin yaşam tarzını bildiğim bir insanın son iki yılda çok farklı bir şekilde dünyaya bakış açısına şahit olmamı anormal olarak mı karşılamalıydım; yoksa bu onun hayatı ve bakış açısı diye normal mi karşılamalıydım bilemedim. Ama şaşkınlığımı da gizleyemedim ve şaşkınlığıma karşılık ‘sen de mi tutucusun İkram ağabey?’ gibisinden ergen kelimelerle de üstelik suçlandım.
Söylediği cümleler ve ifade etmeye çalıştığı bakış açısına baktığımızda Humpher ismini çağrıştırmaması mümkün değil. 1710 yılında İngiliz Sömürge Bakanlığı’nın İstanbul’a gönderdiği ve misyonerlik faaliyetlerinde önde gelen ajanlardan biri olan kişinin adı Humpher. Ona verilen kitapta misyonerlerin ne yapması gerektiğine dair maddeler şunlardır; 1- Sünni ve Şii Müslümanlar arasında birbirine karşı husumet beslemelerini sağlayın. 2- İçki, kumar, fesatlık ve fuhşu öyle cazip hale getirin ki genç nesil dinin gerekliliklerini yük olarak görsün 3- Din bilginlerine iftiralar atarak gözden düşürün. 4- Müslümanlarda aşırı ırkçı ve aşırı milliyetçi duyguları kamçılayın. 5- Kuran’da bazı ayetlerin eksik olduğunu ve değiştiğini iddia edin. Bu ve bunlara yakın ifadelerle yer alan on, on beş madde.
‘Son zamanlarda hangi kitapları okudun?’ diye sorduğum 17 yaşındaki genç kızdan cevaben aldığım üç kitap ismini incelediğimde yukarıdaki maddelerin içeriğini açacak şekilde yaşama aktarılmış yabancı kahramanların yer aldığı romanlar olduğunu fark ettim desem çok mu kurgulamış gibi durur bilmiyorum ama devam edeyim. İşin diğer bir ilginç yanı bu romanlar şuan raflarda en çok satılanlar arasında. Romanlardan bir tanesinde başkahramanının ismi de ilginç. Roman kahramanının ismini sonraki paragraflarda geçen isimlerden biri olduğunu tahmin edeceğinizi umarak vermiyorum.
Luis Massignon. Vatikan ve Kiliseler Birliği Örgütü Lideri ve Dinlerarası Diyolog Komitesi üyesi. Bu kişinin misyonerler zirvesinde ne konuştuğunu Necati Özfatura’nın Türkiye Gazetesinde 2003 tarihli bir yazısından okuyalım. ‘Müslümanların her şeyini bozduk ve mahvettik. Onları İslamiyet’ten uzaklaştırdık. İslamiyet’i yaşamayı, Kuran öğrenmeyi gericilik olarak kabul ettirmeyi başardık. Son yıllarda Müslüman görünen bazı ilahiyatçıları bile 14 asırlık dinlerinin itikatlarını ve ibadetlerini tartışır hale getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük...’
Luis Massignon’un bu sözleri dedemin bana sorduğu soru ile bağlantılıydı sanırım. Dinimizi savunmanın bile karşılığı bazı kavramlarla etiketlenmek ve etkisizleştirilmekti.
Bıçak Sırtında Cumhuriyet adlı kitabında E. Manisalı’dan bir alıntı ile durumu toparlayalım ‘Türkiye gibi Müslüman bir ülkede gazete ve televizyon haberlerinde kiliseler, papazlar ve hatta rahibeler ön plana çıkar. Sadece İngiliz papazları değil diğerleri de. Kısacası Müslüman mahallesinde salyangoz satışı artar’
Dedemin yaşamının son evrelerinde kulağına ulaşan sözlerden tutunda son iki yılda yaşam tarzını bildiğim tanıdık bir gencin okuduğu romanlara kadar hayatına etki eden, her geçen gün sessizce amacına, özellikle gençler arasında ulaşan bir faaliyet, misyonerlik.
Ben bu yazımı 17 yaşındaki genç kıza bugün okuturken sizlerde çevrenizdeki gençlere göz atın bir zahmet. Müslüman mahallesinde salyangoz satışına kimler geliyor?