Bugünlerde Hindistan, Pakistan ve İran, daha bir dünya gündeminde.
Hindistan'da Baharita Janata Partisi'nin lideri ve çok radikal bir Hindu olan Başbakan Narendra Modi, üç ay kadar sonra seçime gidecek. Kuzey Hindistan'da Leknow- Ayodya'da, 400 sene öncelerde Müslüman hükümdarlardan Bâbür Şah'ın yaptırdığı büyük câmii, 1992'de, on binlerce Hindu tarafından, 'Burası bizim tanrılarımızdan birisinin doğum yeridir.' diyerek, bir anda yerle bir edilmişti. Modi şimdi, o câmiin yerinde yükselen dev Hindu mabedini açmaya hazırlanıyor ve ayrıca, seçilirse, Hinduların, tanrı kabul ettikleri 'inek'leri kesip yiyen Müslümanlara ağır hapis cezaları verileceği vaadinde bulunuyor. Modi'den cesaret alan Hindu kesimleri, 300 milyona yaklaşan bir dev nüfusa sahib olan Hind Müslümanlarına, 'inek eti yiyenlerin, lanetli ve pis insanlar oldukları' gibi suçlamalar yapıyorlar.
*
Gelelim Pakistan'a. Pakistan'la 'Tâlibân Afganistanı' arasında, giderek daha bir yükselen bir gerilim sürerken. Pakistan'da Şubat sonunda yapılacak olan seçimler sosyal bünyeyi daha bir sıkıntılı duruma getiriyor. Çünkü 5 sene öncelerde Başbakan Muhammed Newaz Şerif'i, 'yolsuzluk yaptığı' gerekçesiyle iktidardan düşürüp siyasetten men eden Yüksek Mahkeme, birkaç yıldır Londra'da yaşayan Şerif'in seçimlere girmesine izin verdi.
Newaz Şerif'den sonra 'Pakistan İnsaf Hareketi (Pakistan Teehrik-i İnsaf)'ın lideri olarak başbakan olan, ama iki yıl öncelerde Mahkeme tarafından, 'devlet sırlarını ifşa ettiği' suçlamasıyla azledilen İmrân Khan, son 1 yıldır da, zindandaydı. Son zamanlarda bir ara serbest bırakıldı ve seçimlere katılabileceği açıklandı, ama -bir zamanlar bizdeki gibi, siyaseti vesayeti altına almış olan Pakistan Ordusu'nun, İmran Khan ve partisinin seçimlere girmesine karşı olan eğilimine uygun olarak-, Yüksek Mahkeme'den yeni bir yasak daha geldi. İmran Khan'ın azlinden sonra, başbakan olan Şahbaz Şerif ise, şimdi, başbakanlığı, ağabeyi Newaz'a vermeye hazırlanıyor.
*
Ve İran. İran da önümüzdeki Nisan'da yeni bir seçime hazırlanıyor. Ancaak. Dinî lider konumundaki Seyyid Ali Khameneî bu seçimin dışında, tabiatiyle.
Ama İran, Şahlık rejimini deviren İslâm İnkılabı Hareketi'nin bugünlerde, 45. yıldönümüne hazırlanırken. İlk 10 senesi, 1980-88 arasındaki İran-Irak Savaşı'nın yıkıcı darbelerinden sonra kendisine bir türlü gelemedi denilebilir. Çünkü Amerikan emperyalizmi, İran'ı, ekonomik yönden de 'çıkmaz'da tutmaya çalışıyordu. Hele de, İnkılab'ın ilk 30 yılında en etkili isimlerden olan Hâşimî Refsencânî'nin siyasetten ve de hayattan çekilmesinden sonra, İran, siyasî istikrar konusundaki sıkıntıları atlatamadı. Sosyal çalkantılar bir yana, bir de ekonomik durum, geniş kitleleri derinden yormuş bulunuyor. Özellikle, 'ulemâ taifesi'nıin başarılı bir yönetim oluşturamadığı gibi gerekçelerle yeni nesiller arasında, hattâ İslam'a karşı çıkmak eğiliminin de ortaya çıkması bu konularda hassas Müslümanları derinden kaygılandırıyor. Ayrıca, İnkılab hareketinin dünya Müslümanlarına İslam adına, sadece bir mezhebî yorumu sunması da, ayrı bir konu.
Ama bir ülke düşünelim ki, son 10 yıldır yıllık kalkınma hızı, en düşük seviyelerde; sattığı petrolün parasının bile, Amerikan ambargolarınca bloke edilişi yüzünden alamayışın getirdiği derin sosyo-ekonomik meseleler.
*
Bu arada, Güneydoğu İran'da, Belûcistan eyaletinde sünnî Belûc halkı adına, yıllardır verilmekte olan silahlı mücadeleler, yapılan idâmlara rağmen söndürülemedi. O silahlı mücadelenin bazı unsurlarının, Pakistan sınırının öte tarafında barındığı gerekçesiyle evvelki gün, İran güçleri bazı yerleri vurdu. Esasen, o bölge, kaçakçıların gelip geçtiği ve iki tarafın güvenlik güçlerinin de büyük kayıplar verdiği yerdi.
Ama ilginçtir, Pakistan rejimine karşı silahlı mücadele verenlerin de İran tarafına sığındıkları iddiası vardı. Nitekim Pakistan da, dün de, misillemede bulundu ve İran sınırları içindeki muhaliflerinin barındığı yerleri vurdu. İran, ölen 9 kişinin içinde hiç bir İran vatandaşının olmadığını açıkladı. Tarafların sınırlı hareketleri ve tehdit sözleri kullanılmayan açıklamaları konunun devam etmeyeceği ümidini veriyor.
*
İran, 4 gün önce de, İsrail'le işbirliği yaptığını iddia ettiği Barzanî Grubu'nun Erbil'de, İsrail istihbarat merkezi MOSSAD'a aid olduğunu bildirdiği bir merkezi füzelerle vurdu. Ama ilginçtir, bu harekâttan en çok feryad eden, Amerikan emperyalizmi oldu.
Ayrıca, Amerika, İran'la karşı karşıya gelmek veya gelmemek konusunda tereddütler içinde. Biden, başkanlığının son yılında, Amerika'yı, bir savaşa sokan bir Başkan durumuna düşmek istemiyor. İran da temkinli, dolaylı olarak, Yemen'de Husîleri silahlandırıyor. Dün de Khameneî Husî'leri övdü. Lübnan'daki İran gücü Hizbullah da bir saldırıya temkinli.
Öyle bir durumda iken, bazı çevrelerin yazı ve ekranlarında, İran'ın Amerika tarafından cezalandırılmasını temenni etmeleri ilginç. Müslüman dünyasına yekvücud olarak saldırmak için, Hristiyanlar ve Yahudiler, 2 bin yıllık düşmanlıklarını unutmuşken; bazı Müslümanların, hâlâ, Müslümanların iç meselelerini alevlendirmeye teşne gözükmeleri, düşündürücü değil mi?