Elon Musk, genç bir mucit ve girişimci; en zengin yirmi isimden biri. Dünyanın en büyük pilini üretiyor, yapay zekanın son derece tehlikeli olduğunu düşünüyor ve neredeyse tüm çalışmalarını da Mars’ta koloni kurmaya harcıyor.
Başka bir gezegende seralar ve insanların yaşayabileceği ortamlar yaratılması çalışmalarının önemli bir ayağını ise, füze ve roket teknolojileri oluşturuyor. Dolayısıyla bir yandan elektrikli-pilli kara taşıtları ile sürdürülebilir enerji diğer yandan uzay teknolojisi üzerinde faaliyet gösteren Musk’ın dünyada epeyce aranan bir isim olduğunu söylemek gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu denli önemli bir yatırımcıyı Türkiye’de ağırlaması, aslında birçok açıdan Trump’ı ağırlamasından daha önemli. Gayet tabi bu denli önemli bir iş adamıyla “gelecek teknolojilerini” görüşmek ve yatırım olanaklarını ele almak ile bir ABD başkanı karşılaştırmak anlamlı olmayabilir. Ancak belirtmekte yarar var, konu Trump olunca Musk’ın ziyaretini daha fazla önemsemek gerekebilir. Zira biri yaptığı işe son derece hakimken ve 2040’lara uzanan tasarımları bulunurken, diğeri için benzer cümleler kurmak oldukça zor.
Yüksek teknolojinin iç siyasete katkısı
Görüşmeler sonrasında somut adımların atılması halinde, başka yatırımcılar açısından da heveslendirici bir ortam doğacağına şüphe bulunmuyor. Yakın bir zamanda siyasi ortamın, özellikle de yargının normalleşmesiyle, Türkiye’nin gelişmede hız kazanacağı öngörülebilir.
Siyasi ortamın yüksek teknoloji öncelikli gelişme stratejisinin önünü açacak biçimde, diğer bir ifadeyle Türkiye’yi demokrasi ve özgürlükler konusunda yeniden güvenilir bir ülke haline getirecek şekilde adımların atılması, muhakkak ki Türkiye’nin güç bileşenlerinin çok daha etkin hale getirilmesini sağlayacak.
Ayrıca siyasetin, hukukun, kurumların ve kurum içi ilişkilerin yeni teknolojilere uygun biçimde yeniden düzenlenerek zihinsel dönüşüm yaratmasının da, Musk’ın firmalarının profesyonelce çalışma modelinin benimsenmesiyle sağlanacağı söylenebilir. Bununla birlikte, söz konusu türden yatırımcıların Türkiye’ye daha fazla ilgi duyması, tek başına hızlı dönüşümler yaşanmasına yetmeyebilir. Zira Türkiye dünyanın en sorunlu alanlarından birinin yanı başında ve bölgedeki her gelişme, bir biçimde ülkeyi doğrudan etkiliyor.
Dış siyasetin teknolojiye katkısı
Türkiye’nin ister tek tek komşu ülkelerle, ister yerel güçlerle ilişkilerini geliştirsin, ister ekonomik ister askeri önlemler alsın; sonuç itibarıyla öngörülebilir gelecek için iki doğrudan, bir de dolaylı muhatabı bulunuyor.
Doğrudan muhataplar, ABD ve Rusya; dolaylı muhatap ise AB. AB, üyelik olsa da olmasa da Türkiye’nin siyasi standartları açısından bir referans oluşturuyor; pozitif ve negatif algıların ortaya çıkmasında büyük rol oynuyor. Dolayısıyla, Avrupa nereye savrulursa savrulsun, AB ne yana evrilirse evrilsin bunlardan bağımsız olarak ilişkilerdeki güvenin yeniden inşasına ihtiyaç bulunuyor.
Doğrudan muhataplar ile ise zaten iki koldan çaba sergileniyor. Başbakan’ın ABD ziyaretini Cumhurbaşkanı’nın Rusya ziyareti izleyecek. Zaten tüm mesele de ABD ile Rusya arasındaki ikili ilişkilerin seyrinde. Eğer Türkiye bu iki oyuncuyla kendi sorunlarını görüşürken aynı zamanda “dengenin dengeleyicisi” olmaya da talip olursa, iki ülkenin ortak uzlaşı konularını sahiplenir, anlaşmazlık konularını başka ülkelere yükleyebilirse, yüksek teknolojili gelişme modeline uygun siyasi yeniden yapılanmasında başarıyı daha çabuk yakalayabilir gibi gözüküyor.