Bizim eski -aslında eskimeyen - musikimizde Itri, aşılmaz bir sanat sütunudur. Farabi'nin sanatları tasnif eden öğretisine göre, musiki tanrısal sözlerin yani ayetlerin hemen altındaki sırada yer alır, bu yüzden ''göğün altındaki ilk pırıltı muskıdir' der büyükler. Rüzgarların nefesi, kuşların cıvıltısı, ırmakların türküsü, insan sesine eşlik eder, musikinin ruha ve gönüllere işleyen sırrında belki bu ilk oluş yatar. Farabi'nin sanatlar tasnifinde, müziğin hemen altında ise şiir bulunur. Musiki ve şiirin birbiriyle olan yakınlığı hakkında bir fikir verir bu durum bize. Göklere en yakın iki sanat olarak musiki ve şiirin, kurucu, kıvama getirici, yetiştirici, inşa edici, yön verici tılsımları vardır adeta.
Musikimizi, şiirimizi, hat yazımızı, ebrumuzu, tezhibimizi, udumuzu, kudümümüzü, neyimizi, tanburumuzu, hasılı kültürel hasadımızı tamamıyla inşa eden bu eski ustalar, inkıraz, gerileme, işgal, savaş dönemine kadar büyük işler görmüşlerdir. Osmanlı musikisi olarak adlandırılan büyük külliyatın en büyük ustası diyebileceğimiz Itri, aynı zamanda cihan devleti olmanın getirdiği devasa coğrafyada yankılanan bir nefes gibidir. Osmanlı bakiyesi olan her yerde onun izini sürmek gayet kolaydır.
Itri adeta hem vatan semasını, hem de gönül semalarını ayakta tutan, tevhid ilhamı veren bir büyük ustadır.
Misk anber ve envai çeşit çiçek tütsüleri satan bir ailenin evladıdır Itri. İstanbul'da doğmuştur. Buhurizade Mustafa Itri; isminin manası, güzel kokulardan gelen bir sanatkardı ve aşılamaz dehası, ürettiği eserleriyle etrafına hep güzel kokular saçmıştı. O güzel kokular halen her tekbir getirişimizde, her amin deyişimizde tütmektedir.
Osmanlı musiki geleneğinin taşıyıcı unsurlarından olan Rast makamına ''ümmül makamat' denirdi. Rast makamı, müzikologlarımızın ifadesine göre, 17.yy sonrasında bazı makamsal ve biçimsel yeniliklerin de ana gövdesi olagelmiştir Nitekim, Osmanlı musikisinin orijinal hali ve olgunluk dönemi 17.yy sonrasına denk gelir ve bu dönemin en yetkin örnekleri Itri'nin mührünü, ilhamını taşır. Bu anlamıyla Itri, kendisinden önceki dönemlerle, sonraki dönemler arasında bir milat, bir kutup gibidir.
Bu arada bizim şimdilerde sanat öğretiminde çok da imkan bulamadığımız bir tarz olan 'meşk' müessesesinden de bahsetmek isterim. Talebenin üstadıyla birebir çalıştığı, talebenin adeta usta çırak ilişkisinin gerektirdiği tüm edep, erkan, tavır hallerini bizzat üstadından öğrendiği, büyüklerin 'hocasını su gibi içti' tabiriyle anlattıkları bir öğretim tarzıydı meşk.
Dolayısıyla nakli bir eğitim öğretimdi söz konusu olan. Üstad'dan talebeye meşk yoluyla aktarılan sanatların, en büyük handikabı ise repertuarın veya öğretinin, yazıyla kayıt altına alınmamasıydı. Medeni aktarımın zincirleme şekilde günümüze kadar gelebilmesi için, nakillerin kesilmemesi gerekirken, Osmanlı musikisinde sanat geleneği bazen ustaların beklenmedik şekilde vefatları, savaşlar, büyük göçler, hudutların değişmesi sonucunda dağılan hoca ve talebe nüfusu, yeni dönemlerin eski musikiye bakış açıları, günlük sosyolojinin müzikal geleneği politik nedenlerle ıskalaması gibi sebeplerle kesintiye uğramıştır. Gayba karışmıştır.
Dolayısıyla uzun kriz , gerileme ve savaş günlerinin ardından Itri repertuarının oldukça az bir kısmının günümüze ulaşabilmiş olmasının ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
Asıl adı Mustafa olan Itri, 1640- 1712 yılları arasında İstanbul'da yaşamıştır. Pek çok eski sanat ustasının yaptığı gibi çiçek yetiştiriciliği özellikle de çeşitli renklerde gül yetiştiriciliği yapmıştır. 50 yaşına dek Saray'da vazife görmüş, beş padişah devrine şahitlik etmiştir. Şairdir, neyzendir, hattattır özellikle ta'lık tarzıyla yazımda bir üstaddır. Hem Divan edebiyatına hem de Halk edebiyatına has şiirleri vardır. Bestelerinde de her iki tarz edebiyatın tesirlerini görürüz. Enderun'da uzun yıllar musiki hocalığı yapmıştır. Bini aşkın bestesinden yukarıda zikrettiğimiz sebeplerden dolayı günümüze ulaşabilen ne yazık ki 40 kadar eseri vardır.
Mevlevihanelerde, mukabelelerde, sema törenlerinde, ayinden önce icra edilen Rast makamdaki Na't-ı Peygamber, Itri'nin musiki kültürümüze sunduğu en önemli eserdir.
Keza Itri, bu millete Tekbir'in nasıl terennüm edileceğini öğreten bir ustadır. Tekbir; Buhurizade Mustafa Itrî Efendi'nin segâh makamında bestelediği en meşhur eseridir. Dini musikimizin şaheserlerindendir.
Bunun dışında dini içerikte olmayan eserleriyle de bir kilometre taşıdır Itri. Hafız Şirazi'nin bir gazeli üzerine bestelediği Nevakar eseri birden fazla makam ve usul çeşitlemeleri içerdiği halde uyum sağlamasındaki maharetle, klasik üslubun karakteristiğini de ortaya koyar.
Enderun teravihlerindeki makam çeşitlemeleri ilk defa Itri ile başlamıştır. Bayram namazlarında okunan segah bayram tekbiri de onun eseridir.
Onun ezan, selat selam, tekbir gibi bestelediği büyük manalar, adeta bir milletin sanat rüzgarıyla ruh kıvamına eriş macerasını hikaye eder.
Segah makamdaki selat ve tekbir, tüm İslam coğrafyasına dalga dalga yayılıp, ortak bir zevk, coşku, hissediş oluşturabildiyse, halkları bir ümmet olabilme şuurunda toplayabildiyse bu, Itri'nin büyük sanatıyla ilgilidir.
Kendisini rahmetle dua ile yad ediyoruz, tekbirler, selavatı- şerifeler şahidesi olsun...