"Arap Sokağı”nın nabzını çok iyi tutan telefondaki dostum, söze, “Kötü, ama, çok kötü bi’şey olmak üzere” diye başlıyor...
“Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın, ülkenin büyükelçiliklerine ‘çok gizli’ ibaresiyle bir yazı gönderdiği konuşuluyor. Yazıda, yakın bir gelecekte ülkede gerçekleşecek infazların dünya önünde nasıl savunulacağı belirtiliyor. Büyükelçiler, Mursi veya diğer İhvan liderlerinin idam edilmesi halinde, bu idamların, Mısır’ın DAEŞ gibi radikal örgütlerle mücadelesinin devamı olduğunu savunacaklar.”
Ortadoğu’nun Irak-Suriye-Libya-Yemen coğrafyalarında yaşanılan kanamayı, kontrol edilemez kaosa sürükleyecek bir adımdan konuşuyor. Mursi’nin idam edilmesi, Mısır’da iç savaşın çıkması, nüfusu 90 milyona varan en büyük Arap devletinin dağılması anlamına geliyor.
“Darbeci Sisi’nin etrafını istihbaratçı subaylar çevrelemiş durumda. Onların verdikleri raporlara göre hareket ediyor. Sina’daki terör saldırıları sonrası Kahire’de yaşanılan 13 kişilik infaz bunun en net örneği. Oysa Mısır, köklü bir siyasi yapıya sahip, ülkenin önde gelen sağduyu sahibi pek çok politikacısı var, onlar, Mursi karşıtı olsalar bile, bir tek idamın ülkeye getireceği felaketi çok iyi biliyor, bunu ifade ediyorlar ama, Sisi, istihbaratçıların sözünü dinlemeyi tercih ediyor.”
Dostumun bu sözleri, Mısır’daki darbe yönetiminin, yakalandığı ağır korku hastalığı ile önce bu önemli Arap devletini, devamında da bütün Ortadoğu’yu bugünden boyutlarını tahmin edemeyeceğimiz bir kaosa sürüklediğini gösteriyor.
Mursi başta, İhvan üyelerinin idam cezalarının infaz edilmesinin yalnız Mısır’ı değil, bütün bölgeyi neye sürükleyeceğini bilmezler mi, bilirler, ama“darbe mantığı” böyle bir sonuç doğuruyor ve generaller, yarın doğabilecek bir halk ayaklanmasını tanklarıyla ezebileceklerinin hesabını yapıyor.
Gannuşi ve Buteflika devrede...
Tunus demokrasi deneyiminin en önemli unsuru olan Nahda Hareketi’nin lideri Raşid Gannuşi’nin yukarıda sözünü ettiğim korkunç senaryonun durdurulması için gösterdiği çaba dikkate değer. Türkiye dahil, pek çok bölge ülkesinin liderleriyle, Muhammed Mursi ve İhvan liderlerinin -muhtemel- idamlarının durdurulması için temas halinde...
Bu konuda, Cezayir’deki “vesayet rejimi”nin güçlü ismi Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika’dan destek almış olması, Arap dünyası açısından hayli ilginç bir sürpriz. Buteflika’nın Sisi’den gelen, “İhvan’ı terörist örgüt ilan et” çağrısını red etmesi önemli bir gelişme. Gannuşi ile görüştükten sonraSisi ile temas kurup, Mursi ve İhvan liderlerinin idamını önlemek amacıyla ciddi bir diplomatik atak başlatması önemle not edilmeli.
Anladığım kadarıyla, her ne kadar kendi bir “İhvan sempatizanı” olmasa da, Buteflika gibi Arap siyaset adamlarının hafızası bizimkinden biraz farklı algılamalar içinde.
İhvan’ın teorisyeni, en önemli liderlerinden Seyid Kutub’un dönemin Mısır askeri lideri Cemal Abdülnasır tarafından düzmece bir mahkeme sonucu 1966 yılında nasıl idam edildiğini çok iyi biliyorlar.
Bizim buradan “Yok, buna cesaret edemezler, ülkeleri çok büyük zarar görür” dediğimiz uygulamaları, Arap dünyasının askeri liderlerinin nasıl gerçekleştirdiğini de...
“Arka oda diplomasisine” yönelebiliriz...
Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin özellikle 2009 yılından bu yana sürdürdükleri “demokratik hassasiyet ve insan haklarına dayalı diplomasiden” en çok etkilenen iki ülke, kuşkusuz, İsrail ve Mısır...
Kararlı bir duruş karşısında tüm dengeleri sarsılan iki devletten söz ediyoruz. İkisi de Türkiye’nin dostluğunu kaybetmenin, kendilerini bölgesel satrançta nasıl savurduğunu yaşıyorlar. Tahminim, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun Roma’da İsrail Dışişleri Direktörü Dore Gold ile yaptığı görüşme sonrasında İsrail’den yeni adımlar geleceği yönündedir. Gazze ablukasını kendi içinde çok sert tartışan İsrail’in, bu ırkçı politikayı yumuşatarak Ankara’ya önemli bir mesaj vermesini bekleyebiliriz.
Benzer bir “arka oda diplomasisi” Mısır’la da gerçekleşebilir mi, bilemem. Mursi ve İhvan liderlerinin can güvenliğinin sağlanması karşılığında bir diplomatik pazarlık masası kurulabilir gibi görünüyor.
İzlenen politika, 11.Cumhurbaşkanı Gül’ün ileri sürdüğünün aksine, Türkiye’yi bir “ilham kaynağı olmaktan uzaklaştırmadı”, diplomasideki elini güçlendirdi. Türkiye “çantada keklik” ülke olmaktan uzaklaştı, “el sıkışmak” için çaba gösterilen bir ülke konumuna yerleşti. Bazı meslektaşlar buna“yalnızlık” diyor, desinler...
Elimiz sağlam, bunu, Mursi ve İhvan liderleri için kullanabilir miyiz? Eğer kullanabiliyorsak, kullanalım... Yoksa, Mısırlı generaller, yalnız ülkelerini değil, bütün bölgeyi yakacak...