Bir “Beyaz Türk”ün Yunanistan referandumundan mutlu olup, yeni bir “Gezi” arayışına girmesi ilginç bir ruh hali...
Öncelikle tutarlı değil... Samimi hiç değil...
Konu, Avrupa Birliği (AB) tarafından aşağılanan Yunan halkının onurunu koruma mesajı ise, buna tutarlı her anti-emperyalist sevinir...
Şahsen ben sevindim...
İyi yaptılar...
Neden iyi yaptıklarını da, “borcu ödemek”le “ulusal onur” meselesini karıştıran meslektaşlara cevap verirken söyleyeceğim, ama, önce “Beyaz Türkler...”
Tutarsızlığın dibine vurdunuz, söyleyeyim
Mısır’da generalin biri, Kahire meydanlarında binlerce silahsız sivili öldürüp, ülkenin seçimle işbaşına gelmiş ilk cumhurbaşkanını idama mahkum ederken, Yunanistan’daki referandumda yüzde 61’i duyunca evini Sintigma Meydanı’na çevirenlerden “çıt” çıkmadı!..
Aksine, Mısır’daki kanlı darbeyi, Türkiye’yi yöneten kadroya ibret gösterme yarışı da yaşadık...
“Yüzde 52 ile seçilmiş cumhurbaşkanına idam” manşeti orada duruyor!..
Bitmedi... ABD ve AB’nin elini sıktıkları Sisi denilen kanlı darbeciye karşı çıkıp, “Benim için Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’dir” diyen Erdoğan ülkeyi yalnızlaştıran ve Mursi gibi indirilmesi gereken siyasetçi oldu...
Demek “Beyaz Türklere” göre Yunanlılar’ın ulusal onuru önemli, Mısır’ın onurunu ise tanklar ezebilir!..
Tahrir Meydanı’nı özgürlük ve demokrasi için dolduran insanlar öldürülebilir, böylece laiklik korunmuş olur, Atina’nın Sintigma Meydanı’nı “borcumu ödemeyeceğim” demek için dolduranlar Avrupa’da “devrim ateşi” yakmış olur...
Elimizdeki “Beyaz Türk” malzemesi bu: Çipras yakında elinde sazıyla gelip Ahmet Hakan’ın programında bir Ahmet Kaya şarkısı patlatabilir, evlerde “Tıpkı bizim Selo gibi canım” kıkırdamaları da duyulabilir...
Dert emperyaliste haddini bildirmek mi, geçiniz, dert 68 kuşağının bir türlü bitmeyen kakafonik arayışları içinde bir miktar daha beyazlaşmak... Belli ki, Çipras’ı iyi bir deterjan olarak değerlendiriyorlar...
Mısır’ın demokrasisi elinden alındı, sustunuz...
Suriye’nin özgürlük arayışı kanla boğuldu, sustunuz...
İsrail Gazze’de binlerce çocuğu katletti, görmezden geldiniz...
Bununla yetinmediniz, ABD ve AB emperyalizminin yayın organları gibi Ortadoğu halklarını hiçe sayanların yanında yer alıp, Beşar ve Sisi gibi diktatörlerle Netanyahu gibi bir faşistin rotasında, kıymeti kendinden menkul fikirler ürettiniz...
Şimdi, Çipras Almanya’ya meydan okudu diye zil takıp oynuyorsunuz... Yahu, o hanımefendi (Merkel) daha dün Sisi’yi Berlin’de kırmızı halılarda karşılıyordu, o zaman anti-emperyalist duruşunuz neredeydi?
Hadi ordan...
Mursi’ye “iyi olmuş” deyip Çipras için sirtaki oynayarak anti-emperyalist havalar sergileyemezsiniz... Yaşadığınız bu büyük çelişki sizin aslında hiç bi’şey olmadığınızı sergiler, o kadar...
Yunanlılar iyi yaptılar
Yunan halkının AB’ye “hayır” restini doğru ve tutarlı buluyorum. Halkın sandıkta verdiği mesajın aslı şudur: Arkadaş, sizler, işbaşındaki yolsuzluk yapan siyasetçilere, ki onlar sizin vesayetinizin adamlarıydı, bu kadar parayı, bu ülkeyi desteklemek için değil, kaldıramayacağı belli bir yükün altına sokarak sömürmek için verdiniz. Verdiğiniz paralar, işbirlikçiniz olan oligarşik bir sınıfın cebinde ve şimdi siz bu paraların ödenmesi için benden zavallı emeklimin maaşını yüzde 30 tırpanlamamı istiyorsunuz, ben de buna hayır diyorum...
Kaybolan o paralar Batı Trakya veya Epir’deki çiftçinin, liman işçilerinin veya yeni mezun doktorun, mühendisin cebine mi girmiş, hayır!.. Para kimde? Yeni Demokrasi Partisi’nin siyasetçisiyle, ortağı -sözde- burjuvazide... Zaten bi’tek onların nakit sıkıntısı yok!..
Yunan halkının yaptığı, Türkiye gibi ulusal servetinden yaklaşık 77 milyar Doları 1991-2002 yılları arasında benzer bir oligarşik sınıfa kaptırmış halk için önemli bir örnektir...
Bir ülkeyi emekçiler, işçiler, çiftçiler ve emekliler batırmaz!..
Bir ülkeyi yolsuzluk yapması için o makamlara yerleştirilmiş siyasetçilerle sermaye sınıfının gözü dönmüşlüğü batırır...
Bir düşünün... Neden bu ülke 1991-2002 arasında ekonomik olarak dizlerinin üstüne çöktü de, son 12 yılda sürekli yükselip, ulusal gelirini dörde katladı... Neden bu başarıyı gösterip memleketi ekonomik açıdan düzlüğe çıkartan bir kadro bir türlü “Beyaz Türklere”yaranamadı? Ve tam 11 yıl bu ülkeyi talan etmiş oligarşik bir sınıfın temsilcilerini Gezi’de “çapulcu” olarak gördük?
Aslında, 28 Şubat dönemi başta, 1991-2002 arasına bir daha bakmakta ve orada yaşanılmış büyük kayıpları İsviçre bankalarına istiflemiş olanlardan tahsil etmekte yarar var... Atina’daki referandumun bana hatırlattığı tek gerçek budur ve Çipras’a teşekkür ediyorum...
Anladınız siz beni...