Murat Belge, “Ya Allah bismillah” diyenlerin arasında yeri olmadığı için darbe gecesi sokaklara inmemiş.
Kendisi söylüyor...
Biz de seni “orada” görsek şaşırırdık zaten Murat Belge... “Ne işi var bu adamın burada?” derdik.
Hayır, “Ya Allah bismillah” sloganlarından rahatsız olduğunu bildiğimiz için değil. Bazı şeyler niye rahatsız eder, orası muamma. Bu topraklardan ve “inanç tercihleri”nden türeyen sözlerdir bunlar. Bir tür, “kendini ifade etme biçimi”dir. Bu coğrafyada yaşayan insanlar (coğrafyanın ve kaderin garip tecellisi olarak) bazı işlerine besmeleyle başlarlar, sık sık Allah’ı zikrederler, iyi bir şeydir bu. Kimi içinden geldiği için, kimi diline pelesenk olduğu için söyler bunları... Kimi zaman da “dua” yerine geçer. Dolayısıyla, bazı korkularımızın aracı haline getirmeye gerek yok bu sloganları. Başka bir dine mensup olsaydık, muhtemelen “haç”la çıkardık tankların karşısına, sen de (herhalde) bundan rahatsız olmazdın.
Seni o alanlara (kategorik olarak aşağıladığın o “yığınların” arasına) yakıştıramadığımız için “Ne işi var bu adamın burada?” derdik.
Fevkalade yukarılarda baktığın ve hep (itikadın gereği) “terbiye edici”, “çağdaşlaştırıcı” Kemalizm’in kıyısında durduğun, bir türlü içeri girmeye de yanaşmadığın için (“anti-militaristmiş” numarasını başka türlü nasıl sürdürebilirsin ki), senin yerin “Ay bu köylüler gelip şehri istila ettiler, şimdi de tankların önünde yatıyorlar” diyen tuzu kuru efradının yanıdır.
Bağdat Caddesi ahalisi tankları alkışlamıştı.
Beşiktaş’ta da “tencere-tava nümayişçileri” sahne almıştı.
Hazırda bekliyordu türdeşleriniz...
Böyle olmalıydı.
Böyle olacağı mukadderdi.
Mütemadiyen bu “netice”yi (darbeyi) özendirip duruyordunuz köşelerinizde; “hiç temenni etmem ama...” cümlesinin arkasına sığınarak, bizi “Erdoğan otoritarizmi”nden kurtaracak bir darbenin pekâlâ “kabul edilebilir” olduğuna kitleleri inandırmaya çalışıyordunuz, hocanıza biata çağırıyordunuz!
Hiç temenni etmezdiniz ama bu işin sonu 27 Mayıs benzeri bir cunta kalkışmasıyla sonuçlanabilirdi.
Hiç temenni etmezdiniz ama Erdoğan’ın otoriter yönetim tarzı bir darbeyle karşı karşıya bırakabilirdi bizi.
Hiç temenni etmezdiniz ama “laikliğin tehdit altında olduğunu hisseden ordu” durumdan vazife çıkarabilirdi. Çünkü (yine hiç temenni etmezdiniz ama) laikliğin güvencesi hâlâ Türk Silahlı Kuvvetleri idi.
Bu kripto Kemalist ifade tarzı, “hiç temenni etmem ama” cümlesiyle birleştiğinde, birdenbire, “demokratik manifesto” hüviyeti kazanıyor.
Bunu nasıl başarıyorsunuz, bilemedim.
Bu konuda mahir olduğunuzda kuşku yok. Melanette kimse elinize su dökemez.
Daha açık sözlü olabilirsiniz! Ne bileyim...
Daha mert!
Mesela, “pornografik görüntü meraklısı” ve “sosyalist teorisyen” Ömer Laçiner gibi yapabilirsiniz.
Ömer Laçiner’iniz, arada hiç ihtiyat payı bırakmadan, “hiç temenni etmem ama...” türünden cıvık mazeret cümlelerinin arkasına sığınmadan bodoslamadan dalmıştı konuya: “AK Parti yüzde 40’ın üzerinde oy alırsa, Erdoğan yasa dışı yollarla da olsa mutlaka indirilmelidir.”
İyi ki de böyle yapmıştı, “demokrat” maskelerinizin arkasında sırıtan “militarist yüzünüzü” deşifre etmişti.
Hayır, “halk, darbe bastırıldıktan sonra sokaklara indi” diyen bir yalancının o meydanlarda yeri yok.
Bunca insan ölmüş... Meclis bombalanmış... Tanklardan ve savaş uçaklarından halka ateş açılmış... Ülke “işgal”in kıyısından dönmüş...
Hâlâ utanmadan “Erdoğan’ın otoriterliği” diye yazılar yazan birinin o meydanlarda yeri olmamalı!