Bir parti düşünün bütün siyasi geleceğini onyıllardır varlığına karşı amansız düşmanlık yaptığı bir cemaatin kendisine taşıdığı evraklara, kasetlere, tapelere bağlamış.
O partinin liderine “Sağlam durursan ve gereğini yapar bizimle birlikte hareket edersen, iktidarı Ocak’ta, bilemedin Şubat’ta, olmadı Mart’ta kesin deviririz, sen de başbakan olursun” demişler. Veyahut lisan-ı hali ile demeye getirmişler.
Bu sayede, tarihin en ahlaksız telefon dinlemeleri, kayıtları; tapeleri Meclis kürsüsünden meydanlara kadar satır satır okunur olmuş. O partinin genel başkanı, partisinin merkezi, vekilleri, yöneticileri de dinlenmesine rağmen tek kelime etmeden vazifesini harfiyen yerine getirmiş.
O parti CHP... Böyle bir projeye bel bağlamış, umutlanmış.
Netice malum... Ocak’ta, olmadı Şubat’ta, bilemedin Mart’ta yıkılacak iktidar partisi seçimden tarihin en büyük yerel seçim zaferiyle çıkmış, oyları düşmek bir yana 7 puan da artmış.
Böyle bir tablo karşısında ne yapabilir? Toplumun karşısına çıkıp“Gülen Grubu’nun oyununa geldik” diyebilir mi?
Ya da “Yanlış yaptık, iktidarı değiştirmek için proje gerekirdi ama bizi darbeye bel bağladık” diyebilir mi?
Veyahut da “Ne yapsak nafile, bu partiyi deviremiyoruz. Herkes bunu anlasın artık” diyebilir mi?
Diyemez... Diyemezsiniz...
Gözünüzün önünden o belgeler, tapeler, ses kayıtları geçer, “Nasıl olur da sonuç çıkmadı” diye düşünürsünüz.
“Olması gerekirdi”, diye yüzünüzü kederle buruşturursunuz...
Sonra? Sonra tarifsiz bir hayalkırıklığı ve umutsuzluk başlar. “Bu sefer de olmadıysa, böyle büyük bir malzeme bile işe yaramadıysa başka nasıl olacak” diye zihinde çınlayan çaresiz sorular gelir.
Bir şey yapılmalı, bir çıkış olmalı, bir, bir, bir...
Bir süre “cemaat”i beklersiniz umutla... Mutlaka bir çözümleri olmalı... O kadar hakimi, savcısı, memuru, polisi, amiri, tapesi, videosu var, neticede. Heyhat! Onlar da kendi derdine düşmüş bir akıl veremiyorlar.
Yok, çare yok.
Geriye elde, seçimi inkar etmek kalır.
17 Aralık’tan beri hiçbir şeyi doğru yapmayan bir partinin seçimden sonra yapması mümkün mü? Mümkün olsa, CHP 1950’den sonra yapılan bütün seçimleri iptal ettirirdi ama ne yazık ki böyle bir dünya yok. Ne yazık ki demokrasi var!
CHP Basın Bürosu’ndan cevap geldi!
Dedim ki...
“Ülkenin en çok bilinen haber kanalında program yapan, gazetelerde köşe yazan fanatikler, kalemini paralelin emrine veren, kariyerinin son deminde tape yayıncılığına başlayanlar, buldukları her fırsatta aynı sahte yüz ifadesiyle halk düşmanlığı yapan televizyoncuların dönemi bitmiştir. Bu kişiler, şimdiden sonra bir oyun kurucu, tuzak hazırlayıcı ve birer fanatik CHP Basın Bürosu elemanı olmaktan başka sıfatlarla tanımlanamaz.”
Yani onlara gazeteci denemez...
Bir köşede dediler ki...
“Bizi tasfiye mi etmek istiyorsunuz. Bizim tirajımız, bizim reytingimiz, vs...”
Hayır.
Tasfiye, bu durumda kullanılmayacak bir kelime değil ama o bizim bileceğimiz bir şey değil. Patronlarınız bilir... Bileceğimiz şey, hayat boyu hiçbir tahmini tutmayan, bütün kritik değişim noktalarında olup-biteni okuyamayan, okurlarına gerçeği anlatmayan kişilere gazeteci denilemeyeceği...
Ve dediler ki...
“Siz büyük parasal imkanlarla, havuzlarla gazetecilik yapıyorsunuz, vs...”
Diyorum ki, “Kim havuzdan, kim onyıllardır okyanustan besleniyor ve sadece bu sayede ayakta kalıyor, tartışalım. Ama tavsiyem odur ki tartışmaya girmeden önce patronlarınızla bir konuşun...”
Biliyorsunuz, bir aralar “tiraj” diye de tutturmuştunuz. Biz, “Gelin, yarın sabah beraber denetleyelim” deyince ortalıktan kaybolmuştunuz..