Bu hafta söze, teşekkürle başlamak istiyorum. Okulda, ‘normal’ olanların dışındaki çocukların yaşadıklarına, diğerlerinin anne babalarının dışlayıcı tavırlarına yönelik yazıma ve sonrasında yaratıcı sanatlar terapisiyle ilgili olana, o kadar güzel cevaplar geldi ki... Çok teşekkür ederim. Yalnız olmadığımı bilmek iyi geldi bana. Ancak galiba, sesimizi biraz daha gür çıkarmamız gerekiyor. Demek ki bu konuda daha sık yazmalı, değil mi?
Şimdi gelelim bu haftaya... Bu yazı için bilgisayara oturmadan iki gün önce farkına vardım ki benim içimde uyuyan bir ‘mükemmeliyetçi aslan’ var. Fırsatını bulur bulmaz kükrüyor. Yok öyle, çocukları en yüksek notu alsın, en hızlı koşsun, en çabuk da dönsün diyen anne değilim, çok şükür. Yazdım da... Ama bendeki ‘aslan’ meğer başka bir yere gizlenmiş, Kerem’in proje ödevlerinin içine. Nasıl mı? Oğlum, okuldan gelince, genellikle bir kez hatırlatmanın ardından oturuyor, ödevini yapıyor. Kontrol ediyorum, bazı yanlışlarına dikkat çekip “Bu gerçekten böyle mi?” diyorum, bazen de de nerede eksik olduğunu fark etsin diye uyarmadan gönderiyorum. Buraya kadar her şey yolunda... Fakat hafta sonu verilen proje ödevinde, anne babaların yardım etmesi gerekiyormuş çocuklara. İşte ben, orada kabıma sığamadım. Çünkü Kerem, yazısının iyi mi, kötü mü olduğuna bakmadan, “Neyse neyse, olur böyle!” diye yazmaz mı?
Tam bu sahneler yaşanırken kendi çocukluğuma gittim. Ödevini bitirdiğinde ilk baştaki hata için tüm sayfası silmek zorunda kalan ve bundan gocunmayan ben nerede, Kerem nerede! Tabii ki aynı tepkileri vermek zorunda değil. Tam da bunu düşünürken Kerem’e niye sinirlendiğim konusunda aydın-lanıverdim. Ben o daha iyisini yapabilecekken, potansiyeli, bilgisi ve yeteneği buna izin verirken, daha azına razı olmasına sinirleniyorum. “Böyle de oluuur, boşver!” demesine gıcık oluyorum. Sıkışınca “Sen hep demez misin, sen beğen önce diye. Ben beğeniyorum işte!” diye beni, kendi silahımla vurunca deliriyorum. Mecazi anlamda tabii...
Beklediğim mükemmeliyet, yapabileceğinin en iyisini yapmak, yan çizmemekmiş. Şimdi biraz kendimi dinliyorum, daha sakin davranmak için neler yapabilirim diye, bir yandan da oğlumu... Nasıl mı olacak? Çözemediği bir soru olmuştu geçenlerde. “Her çözüm, problemin içinde. Bak burada ipucu vermişler sana!” demiştim. “Hakikaten anne ya!” diyerek kahkaha atmıştı Kerem. Şimdi de öyle yapacağız. Herkes kendi çözümünü bulmaya çalışacak. Sonra oturup konuşacağız. Sizden de öneriler beklediğimi söylememe gerek yok herhalde. İyi hafta sonları...
ANNENİN AJANDASI
Barbie’nin prenses gibi dansçıları oldu
BARBIE’NİN yeni filmi Prenses Duru ve Pop Star Ada’nın özel gösterimi Elele dergisi ve Mattel Türkiye işbirliğiyle Trump Towers Mall Cinemaximum’da yapıldı. Emine Ün, Şirin Ediger, Şebnem Özinal, Pınar Aylin gibi isimlerin çocuklarıyla birlikte katıldığı etkinlik sabah saatlerinde başladı. Film gösterimi öncesi çocuklar için düzenlenen boyama ve dans etkinliğiyle minikler keyifli dakikalar yaşadı. Film öncesinde hediye edilen Barbie’nin yeni filmi Prenses&Pop Star’ın iki ana karakteri Prenses Duru ve Pop Star Ada’nın bebekleri onların heyecanına heyecan kattı. Günün sürprizi ise Barbie’nin prenses kostümlerini giyen dansçıları oldu.