Kaç haftadır zayıf filmleri seyretmek ve yazmaktan usanmıştık. Sonunda dört dörtlük bir filmle karşılaştık. Mükemmel Bir Gün-A Perfect Day Saraybosna’da yaşananları hakkıyla işleyen ve seyretmeniz gereken bir yapım...
FİLMİN KÜNYESİ
Filmin orijinal adı: A Perfect Day
Yönetmen: Fernando Leon de Aranoa
Senarist: Fernando Leon de Aranoa
Oyuncular: Benicio Del Toro, Tim Robbins, Olga Kurylenko, Melanie Thierry
Yapım: 2015 İspanya, 106 Dk.
Yugoslavya’da yaşanan iç savaşı ve özellikle Saraybosna’daki soykırımı işleyen birçok yapım seyrettik. Duygusal bağımız yüzünden içselleştirdiğimiz filmlerin yine de yeterli olduğunu hiç düşünmedim. Özellikle tarafsızlık duygusu bazen taraf olduğunuzun kanıtı olabiliyor. Mesela Nazi Almanya’sında yaşanan soykırıma tarafsız yaklaşabilir misiniz? Böyle bir hakkınız olabilir mi? Yani “Yahudileri vurdular, yaktılar ama bir de sorun nedendir” deme şansı var mı hiç kimsenin? İşte Bosna Hersek’de yaşananlar da aynı kategoride. Sırplar oradaki Müslümanları köy köy öldürdüler, yok ettiler. Ama bizim seyrettiğimiz filmlerde bir duygusallık örtüsü, bir yapay hümanistlik havası ve bu yolla da yaşanan gerçekleri inkar vardı. Hele Sırp askerle Müslüman askerin acımasız savaş ortamında yalnız kalarak birbirine muhtaç olma klişesini kullanan filmler en sinir bozucu olanlar.
İnsanız ama...
“Özünde hepimiz insanız” mesajı karşısındaki bebeği katleden canavar için kullanılamaz, o sınıfa sokulamaz. İşte bütün bu sebeplerden bu filmleri seyretmek bile istemem. Bu hafta vizyona giren Mükemmel Bir Gün filmine bu düşüncelerle gittim. Yine aynı terane diye düşündüm. Ama çok farklı bir filmle karşılaştığımı söyleyebilirim. Bir kere sinema dili olarak bu kadar dengeli bir öyküyle karşılaşmadım. Her hikaye gerçek hayatta olması gerektiği kadar var ve filmde bir anlam ifade ediyor. Filmin içindeki klişeler bile olması gerektiği gibi yer alıyor. Hümanistliğine hümanist ama kimseyi affetmiyor, yapılanları küçümsemiyor, acıları örtbas etmiyor. Ne filmi anlatan karakterlerin bulunduğu tarafı yüceltiyor, ne de olayın gerçeklerini es geçiyor. 1995 yılında savaşın sonlarına doğru yıkılan Bosna Hersek’te pamuk ipliğine bağlı bir ateşkes kurulmuştur. BM güçleri kontrolü ele almak ve kendi kriterleri doğrultusunda bir güven ortamı kurmak istemektedir. Fakat halkın hayatı mahvolmuştur. Bir sivil toplum örgütü olan “Sınırötesi Yardım” ekipleri hayatın yeniden düzene girmesine yardımcı olmaya çalışmaktadırlar. Bölgenin üç tatlı su kaynağından biri olan kuyunun içinde bir ceset bulunur. Ekip, suyun tamamı zehirlenmeden cesedi sudan çıkarmak ister ama ellerindeki halat kopar. 24 saat içinde cesedi çıkarmak zorundadırlar. Ellerinde yedek bir halat da olmadığı için etrafta aranmaya başlarlar. Fakat insanlar yabancılara güvenmemektedir. Gittikleri köyün bakkalı halatı onlara satmaz. Yolda rastgeldikleri ve ölümden kurtardıkları dokuz yaşındaki Nikola kendi evinde bir ip olduğunu söyler. Grup Nicola’nın yaşadığı kasabaya gider. Her yer yanmış ve yıkılmıştır. Onları bir sürpriz bekler.
Ev ev katliam
Nicola’nın bahsettiği ip saldırgan bir köpeğin tasmasına bağlıdır. Köpeği uyuşturarak ipi almayı planlayan ekibin lideri Mambru çocukla yakın bir ilişki kurar. O sırada Nicola yıkılmış evlerine girip topunu almak ister. Mambru olası tehlikeler yüzünden buna izin vermez kendi girerek almaya kalkar. Top evdedir ama aynı zamanda arka bahçede çocuğun anne ve babasının da asılmış olduğunu görür. Mambru, Nicola’ya söylemeden gizlice cesetleri kaldırır ve onların asıldığı ipi yanına alır. Sonunda kuyuya giderler. Tam cesedi çıkarırlarken barış yapıldığı ve yeni kanunların yürürlüğe girdiği ortaya çıkar. BM askerleri ekibe cesedi çıkaramayacaklarını bunu sadece yerel kurumların yapabileceğini söyler. Ekip için bu büyük bir yıkımdır. Ama hayat onların dışında da devam etmektedir.
Her toprak kendi yarasını kapatır
Her toprak kendi acısını iyileştirir. Kendi yarasını kapatır. Benicio Del Toro, Tim Robbins inanılmaz bir oyunculuk sergilemişler. Bu iki oyuncunun da nasıl efsane isimler olduğunu düşünürsek ve bu filmdeki performanslarının da kariyerlerinin en iyi performanslarından olduğunu belirtirsek sanıyorum filmin değeri daha çok ortaya çıkar. Bütün bunlara rağmen bu filmi oyuncu performanslarına dayalı bir film olarak tasvir edemem. Yönetmen Fernando Leon De Aranoa bence bu filmin en iyi şeyi. Güneşli Pazartesiler’den sonra hiç şüphesiz A Perfect Day de yönetmenin kariyeri boyunca yazıp yönettiği muhteşem ikinci film olarak anılacak. Filmi mutlaka seyredin.