Evet bu olabilir, bugün için hala muhayyel olan Kürdistan’ın hikayesi, bir gün elbette yazılabilir.
Bugünün dünyasında, tarihle başı belada olan ulusal hikayelerden biri de kuşku yok ki Kürdistan’ın birleşme hikayesidir.
Tony Judt’ın; değerli dostum Nurettin Elhüseyni’nin enfes çevirisiyle YKY’ndan çıkan ‘Yirminci Yüzyıl Üzerine Düşünceler’ adlı anılar kitabında işaret ettiği gibi, bu ulusal hikayeler, normalleşme yaşanmadan sona ermiyor.
Almanya örneğini veriyor Judt ve diyor ki, “1980’lerin ortalarında bile, Habermas birçok okurunun karşı çıkmayacağı bir yaklaşımla, yurttaşı Almanların tarihlerini ‘normalleştirme’ hakkını elde etmediklerini hala ileri sürebilmekteydi: Bu seçenek düpedüz onlara açık değildi. On yıl sonra ise 1989 devrimleri Doğu Almanya’nın ortadan kalkması ve ardından ülkenin birleşmesi sonucunda tarihin kendisi Almanya’yı normalleştirince, artık normalleşme de normal hale geldi.”
Acaba Kürtler, içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde tarihlerini normalleştirme fırsatı elde edebilecekler mi?
Konferanstan beklenenler
Sayıları bugün için dördü bulan (KDP, YNK; GORAN, PKK) büyük ve etkili Kürt partileri, muhayyel Kürdistan fikrine karşı şimdiye kadar korudukları ‘özerkliklerini’ bir kenara bırakıp birleşik ulusal bir kuruluşu benimseyebilirler mi?
Yoksa Erbil’de toplanacak olan konferansın kendisi bile, aslında şimdiye kadar çeşitli sebeplerle normalleşme fırsatı tanınmamış ulusal bir hikayenin normalleşmesi için atılan bir adım değil de, Kürdistan’ın dört parçasında giderek karşı karşıya gelen ve hakimiyet çatışması yaşayan bu Kürt partilerinin kendi aralarındaki ihtilafları çözmeyi ve egemenlik alanlarını belirlemeyi mi amaçlıyor?
Kürt aydınları ve siyasetçileri ‘resmi’ değil, gerçek görüşlerini kamuoyuyla paylaşırlarsa bu sorulara cevap aramak mümkün olacak, ama bu kesimlerde şimdiye kadar heyecanlı alkışlar dışında, konuyla alakalı, entelektüel bir derinlikle ele alınmış kayda değer bir analiz, bir fikir beyanı yok.
Geçenlerde Bugün gazetesine röportaj veren Kürt akademisyen Dosti, ‘Kürtler bu konferanstan (Erbil konferansı) ne bekliyor’ sorusuna şu cevabı veriyordu:
“Bu konferans gösteriyor ki, Kürtler’in içinde elit bir tabaka ortaya çıkmış ve Kürtler için bir strateji oluşturacak güce ulaşmış. İdeolojik farklılıkların ortadan kaldırılması esas alınıyor. Farklı Kürt partilerinin ideolojik saplantılardan uzak Kürtlük esasında birleşmeleri öngörülüyor.”
Bir ulusal konferans yapılacak, bileşimi kabaca, seküler ve jakoben Kürtler’den ve İslami, muhafazakar-demokrat Kürtler’den oluşacak. Muhafazakar demokrat Kürtler’le Jakoben ve seküler Kürtler bir araya gelip her şeyi ‘Kürtlük’ temelinde yeniden planlayacak..
Kürdistan’ın yeni elitleri, muhayyel Kürdistan’ın yol haritasını çıkaracak..
Bu yol haritasının hikayenin normalleşmesine katkı sunması mümkün olur mu, yoksa hikayeyi daha da anormal sınırlara mı taşır, yaşayıp hep beraber göreceğiz.
Türkiye’nin tecrübesi ve bakışı
Gelelim bu ulusal hikayenin başından beri nasıl sonuçlanacağını merak edip duranlara.
Türkiye’den başlayalım.
Çoğu gözlemci farklı düşünebilir, ama kendi adıma ben, muhayyel Kürdistan eğer gerçeğe dönüşürse, bu gerçeğe en hazır devletin Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğunu düşünüyorum.
Türkiye, Kürdistan sorunundaki tarihsel misyonunu 1990 yılından bu yana Erbil’de (Hewlêr) gerçekleşen statüyle kurduğu çok yönlü ilişkilerle tecrübe etme fırsatı elde etti. Bu ilişkiler devletin kırmızı çizgilerinin tamamen ortadan kalkmasına ve silinmesine yol açtı.
Türkiye ve Kürtler, Kuzey Irak (Güney Kürdistan) tecrübesiyle beraber, muhtemel bir Kürdistan’ın gelecekte ancak Türkiye’nin himayesi ve rızasıyla kurulabileceğini gördüler.
Eğer Özal’ın 90’lı yıllardaki barış girişimi, Özel Harp dairesinin provokasyonuyla karşı karşıya kalmasaydı, Kürt-Türk siyasi ilişkilerinin normalleşme koşullarında varacağı siyasi sonuçlar bugün daha makbul ve daha verimli bir halde olurdu.
Batının yüzyıllık ihaneti
Peki Batı, Kürdistan’ın birleşmesi fikrine nasıl bakıyor?
Bugünlerde Batı basınında çıkan ve sınırların artık değişmesinin zamanı geldi diyen yazıların samimiyetine güvenmek saflık olur.
Batı, Kürdistan fikrine yüzyıl önce ihanet etti.
Basit bir sebebi vardı bunun. Lozan’da masaya oturulduğunda, İngilizler için temel sorun
Mezopotamya’nın, Kürtlerin mi, yoksa Arapların eliyle mi, kontrol edileceği sorunuydu.
Mezopotamya’nın Kürtlerin eliyle kontrol edilemeyeceği görülünce ibre, sınırları ve kuruluşları bir gecede belirlenen Arap devletlerinden yana döndü.
Araplar ise Kürdistan fikrini o tarihten bu yana Batı’nın icadı bir fikir olarak görüyorlar.
Arap liderler bugün dahi, Hewler’e herhangi bir konferans vesilesiyle gelip konuştuklarında, Kürt kardeşlerinden bol bol söz etmeyi ihmal etmezler, ama bir tek defa dahi ağızlarından Kürdistan kelimesi çıkmaz. Kürdistan’ın merkezinde, Kürtleri Türkiye’nin ve Batılıların kışkırtmalarına karşı uyarmayı da ihmal etmezler.
Arap milliyetçileriyle (Basçıları) Kemalistler bu konuda aynı tarihsel mirası paylaşırlar.
Evet demek kolay değil
Kemalistler, Türk-ulus devletini kurduklarında, muhayyel Kürdistan’ı ebediyen tarihe gömmekle övünüyorlardı.
Ama işe bakın ki, şimdi onlara bile sanki bir Kürdistan lazım!.
Hewler’de kurulanından hiç hoşlanmadılar, hatta nefret bile ettiler.
Ama her nedense Suriye’de-Rojava’da, PYD/PKK eliyle kurulacak bir Kürdistan’a da bu aralar Gezi meydanından, Cihangir ve Nişantaşı’ndaki meyhanelerden selam çakıp duruyorlar!
Muhayyel Kürdistan’ı sonsuza kadar mezara gömdüklerini düşünen Kemalistler, Erdoğan hükümetine karşı savaşma ihtimali olabilecek Kürdistan’a yok demiyorlar, ama Erdoğan hükümetiyle dost olan kurulu Kürdistan’ı da mümkün olsa bir gecede tuzla buz edebilirler!
Hewler’deki fiili Kürdistan’ı 25 yıldır fark etmeyen bu tayfa şimdi en milliyetçi Kürt’ten bile daha Kürtperver ve daha Rojavacı!
Muhayyel Kürdistan’ gerçeğe dönüşür mü, içinde bulunduğumuz yüzyılda, Axmedê Xani’den bu yana Kürtler’in hayal ettiği Kürt devleti kurulur mu, bu sorulara evet demek bugün için çok kolay değil.
Kürdistan’ın efsanevi lideri Molla Mustafa Barzani bu hayal içinde öldü. Aslına bakarsanız bu hayalin gerçekleşmesi için de hiçbir çaba göstermedi. Gösterseydi bugün hem Suriye’nin hem Türkiye’nin güçlü birer KDP’si olurdu.
Mustafa Barzani ve oğlu Mesut Barzani ‘Her Kürt, yurttaşı olduğu devletin Kürdü olarak makbuldür’ fikrine hep sadık kaldılar.
Tarih bence baba-oğul Barzani’leri haklı çıkarıyor, çünkü yeni yüzyılın da temel gerçeği şudur:
Her Kürdün geleceği ve kaderi yurttaşı olduğu ülkenin kaderine ve geleceğine bağlıdır ve ‘Birleşik Kürdistan’ bugün de muhayyel bir fikirden ibarettir.