Depresyondaki CHP’lilere umut olan, heyecan aşılayan ve nitekim 24 Haziran seçimlerinde partisinden fazla oy alarak göz ardı edilemeyecek bir başarı elde eden Muharrem İnce, kötü süreç yönetimi ve yanlış kararları nedeniyle ivme kaybetmeye devam ediyor.
Parti içi halleri ince bir siyasetle yönetebilseydi eğer kuşkusuz daha az çelme yer, yarış dışı kalmazdı böyle. Şu an ise bırakın yedek kulübesini, saha dışında el ovuşturmakta.
Kılıçdaroğlu’na karşı genel başkanlık yarışına girmesi, onun başarısızlığını yüksek sesle ve alaycı biçimde dile getirip alkışlanması ve genel başkanına gülünmesine neden olması İnce’nin en büyük dezavantajı.
Cumhurbaşkanlığı için yarışırken partisinin desteğini alamadı bu yüzden. İçerde uğraşmak zorunda kaldı. Kampanyası yavaşlatıldı, değersizleştirildi.
Daha ilk dakikada yedi aslında ilk golü. CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı gösterildi ama “gel bakalım Ma’rem” diye takdim edildi kamuoyuna. Lise yıllarında başlayan CHP’liliği, 2002 girişli Meclis geçmişi “eski öğretmen, yeni siyasetçi” diyerek sıfırlandı.
Bunlar Kılıçdaroğlu’nun ayıpları olsa da “kendi partisince istenmeyen, itimat edilmeyen” etiketi yapıştı bir kere İnce’nin alnına. Ki neticesi de hemen görüldü. CHP genel merkezine gelen İnce’ye yani CHP’nin cumhurbaşkanı adayına CHP’liler yer bile vermedi, asansörde!
Genel Başkanın haftalarca CHP adayının adını anmaması, her afişte İnce’nin yanında Kılıçdaroğlu’nun da boy göstermesi… İnce’nin elinde değildi. Ama halkımız da “mazlum”u sever, korumak ister. Nitekim kısa sürede avantaja döndü bu hal. Muharrem İnce büyük bir kitleyi şöyle ya da böyle toplayabildi etrafında.
Ama koruyamadı!
Zaten Muharrem İnce’nin hatası, seçimi kaybetmesi değil. Elde ettiğini kaybetmesi. Soy isminden hareketle ona atfedilen “ince siyaset” becerisinden yoksun olduğunu erken ispatlaması. Dahası, siyaset bilmediğini, CHP’yi tanımadığını ve süreç yönetemediğini bütün spotlar üzerindeyken göstermesi kamuoyuna.
Netice itibariyle 24 Haziran gecesine kadar “muhaliflerin tek umudu”, “karşı ittifakın çıkış planı” gibi bir şeye dönüşen “Ma’rem”, 25 Haziran itibariyle CHP için de, ona inananlar ve dahi kendisi için de bir tür “sıkıntı”ya dönüştü. Kılıçdaroğlu ve ekibi, enerjisinin ve vaktinin önemli kısmını “İnce’yi nasıl elimine ederiz” için harcadı mesela. İnce taraftarları “İnce’yi nasıl başkan yaparız”ın derdine düştü. İnce’ye oy verenler ise “Onu nasıl affederim”in.
Ne yapabilirdi?
Seçim sonrasında Kılıçdaroğlu’na “onursal başkanlık” gibi kendince şık ve adil, ama gerçekte gerçek dışı ve gösterişçi bir istifa önermeyebilirdi mesela. Rasyonel bir yol izleyip İstanbul’a talip olsaydı, o da, CHP de kazançlı çıkabilirdi bu işten.
Danışmanı olsaydım şunu derdim herhalde: “İstanbul’a başkan ol. Şova gösterişe prim vermeden samimiyetle çalış. İş yapmayı öğren. Bütçe yönetmeyi öğren. Meclis’le uyumu öğren. İyi bir ekip kur -ki o ekip yol arkadaşların olsun. Erdoğan’ın 25 yıl sonraki ekibinin hala İstanbul’daki o ilk ekibi olması gibi...”
Anlaşılan ona bunu öneren olmadı. O da akıl etmedi. Görünen o ki kibrine ve iddiasına yenildi. Dramatik eriyiş de böyle başladı zaten.
An be an da eriyor büyüsü, kredisi, iddiası… Yoksa CHP’nin “adaylar ön seçimle belirlenmeyecek” açıklamasına rağmen “İstanbul’a ön seçimle aday olacağım” diye tutturur muydu? Genel Merkez’le zıtlaşarak, Genel Başkan’a meydan okuyarak aday olamayacağını hala öğrenebilmiş değil Muharrem İnce.
Aldığı oyun kendi kazanımı ve sabit olduğu yanılsamasından da uyanmıyor. Kibri, aklının önünde gidiyor. Kendi gerçeğini görmeyen biri neye güvenip siyasi iddiada bulunur o da ayrı bir bahis.
Biri ona söylese iyi olur ama. Üstüne türkü yaktıkları “Muharrem İnce gülüşü” suratında hızla donmakta ve çarpılmakta. Olduğunu zannettiği şey olmaktan çıkıyor hızla.