Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa’nın Suriye’deki muhaliflerin silahlandırılmaları gerektiği konusunda ısrar ettikleri ileri sürülüyor. Bu çerçevede AB’nin Suriye’ye uyguladığı silah ambargosunu da kaldırmasını istedikleri iddia ediliyor. Bu bilgileri basın yoluyla edindiğimizden resmi olarak ambargonun kaldırılma süreci başlatılmış mı, bilemiyoruz. Ancak ortada garip bir durum olduğu söylenebilir. Zira AB’nin üç büyüğü Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya silah ambargosunun kaldırılmasını istiyor ama AB kaldırmıyor gibi bir durum var. Bu durumda hangi ülke ambargonun kalkmasını istemiyor diye sormak gerekir.
Anlaşıldığı kadarıyla üç büyükler doğrudan kendileri silah satarak Suriye iç savaşına dahil olmak istemiyor, AB adına davranmak istiyorlar. AB bu ambargoyu kaldırırsa, yine bu ülkeler silah satacaklar ama olaya AB müdahil olmuş olacak.
AB üyelerinin büyük çoğunluğu aynı zamanda NATO üyesi. NATO bugüne kadar sadece Suriye’nin komşusu bir üyesinin yani Türkiye’nin korunması işlevini üstlendi ve Patriot füzelerinin Anadolu’ya yerleştirilmesini sağladı. Onun dışında NATO’nun aktif olarak meseleye dahil olduğunu söylemek zor.
ABD’nin isteksizliği
AB’nin üç büyük gücünün muhalifleri silahlandırma isteklerini hayata geçirememe nedenlerini AB’de aramak yerine muhtemelen NATO’da aramak daha anlamlı. Bu silahlandırma isteğinin gerçekten iç savaşın durması ve kan akmasının önlenmesi için bir fedakarlık olarak görülmemesi gerekir. Beklenti büyük oranda Suriye bölgesine Avrupa ağırlığını sokmakla ilgili. Silahlar üzerinden kurulacak bağların ne kadar kalıcı olabileceği tahmin edilebilir.
Bununla birlikte bu silahlandırma işi gerçekleşmediğine göre birileri itiraz ediyor olmalı. Anlaşıldığı kadarıyla ABD, Avrupalı müttefiklerinin doğrudan muhaliflerin yanında pozisyon almalarını, onları silahlandırmalarını, sonra bu silahlandırma karşılığında siyasi bağlarını güçlendirmelerini istemiyor.
Bu isteksizliğin iki temel nedeni olabilir. Birincisi, Avrupa’nın silahlandırdığı kesimlerin hamiliğini üstlenecek olması. Hizbullah ya da başka kuruluşların Avrupa ülkelerinde bürolar açmaları, PKK büroları gibi buralardan siyasi ve ekonomik ilişkilerin yürütülmesi, dolayısıyla bölgenin manipülasyon araçlarının Avrupa’da toplanması mümkün. PKK’yı kaybeden Avrupa, yeni PKK’lar peşinde olabilir. ABD, Suriye bölgesinde Avrupalıların bu yöntemlerle değil Türkiye ya da meşru başka yönetimlerle şeffaf ilişkiler kurarak bölgeye dahil olmasını tercih ediyor.
Avrupa’nın istekliliği
İkinci neden ise, ABD’nin Rusya ile anlaşmış olması. NATO’yu Suriye olayına dahil etmeme garantisi veren ABD, AB nezdinde atılacak bir adımla zor durumda kalabilir. AB’ye söz dinletemediğini iddia etse bile, muhalefetin silahlandırılması halinde Rusya ile ABD’nin bir biçimde karşı karşıya geleceklerine şüphe yok. Üstelik bu silahlandırma sürecinin İran’a da gözdağı vermek gibi bir yönü bulunuyor ve ABD İran nedeniyle de Rusya ile büyük gerginlik yaşamayı istemiyor.
Muhalifler, gelişmiş silahları olursa bir ayda rejimi devireceklerini iddia ediyorlar. Şu an ellerinde bulunan silahları nereden temin ediyorlar, orası açık değil. Ancak daha gelişmiş silahtan kasıt bir seferde daha fazla insan öldürmeyi sağlayacak silahlar olduğuna göre büyük katliam hesabı olduğu söylenebilir. Bu durumda rejim yanlılarının da elleri armut toplamayacaktır; dolayısıyla bir taraf silahlarının niteliğini yükseltirken diğer taraf da yükseltecektir.
Bu ihtimal, sonunda ABD’nin devreye girmesini gerektirebilir ve muhtemelen Avrupa kendisi devreye giremezse ABD’nin girmesi için çaba sarfediyor. Kimbilir belki onca masrafla yerleştirilen Patriot’ların da bu çerçevede bir işlevleri vardır.