Benzerini defalarca yaşadığımız bir olayla beraber, aynı konuları konuşmaya devam ediyoruz maalesef... Konuştuklarımız son dönemde hep "hukuk" alanında kaldı! Hatta "tutuklama haklı mı – haksız mı?" boyutundan öteye geçemedi! Bu kadar sığ bir alanda meseleye bakınca "esas önemli olanları" ıskaladığımızı düşünüyorum, bir hukukçu olarak!
MUTABAKAT DİLİ
Toplumsal mutabakatı birbirimize hakaret ederek, aşağılayarak mı kuracağız? Nereden başlayacağız bilemiyorum ama özellikle son dönemde "küfür etmenin" hoş görülmesinin bir grubun baskın kanaati olduğunu görüyorum. Ama bu bakış açısı iki temel hususu ıskalıyor...
MESELENİN TEMEL NOKTASI
Birincisi şöyle. Kendimiz için önemli olan ilkelere ve şahsiyetlere karşı "fütursuz sözlere" ne kadar tahammül edebiliriz? İkincisi ise şu. Bir çok milletten insanın, dünya görüşünün ve dini yaşantının bir arada olduğu bir coğrafyayı konuşurken "Finlandiya" ve "İsveç" gibi toplumlardan örnek getirmenin "rasyonel" bir sonucu olabilir mi?
AĞIR ELEŞTİRİ KAVGA NEDENİ!
Küfür, eleştirmek için kullanılabilecek bir enstrüman olacaksa, suç olmaktan çıkaralım. Ama "Cumhurbaşkanına hakaret suç olmasın" diyenlerin neredeyse hepsi neden sosyal medyada kendisine hakaret edilince soluğu adliyede alıyor?
Bunu eleştirmek için söylemiyorum. Hukukun hakaret olarak görmediği, Yargıtay'ın "ağır eleştiri" olarak kabul ettiği sözler, "kavga" çıkaracak düzeyde... Bu ayrımı ve toplumsal durumu görmek zorundayız.
AŞAĞILAMADAN KONUŞMAK MÜMKÜN!
Dilruba Kayserilioğlu'nun konuşmasını dinledim. "Müzmin muhalefet replikleri", "klişe iddialar" ile başlıyor. Konuşmanın bir kısmında "ülkeyi ahıra çevirdi" diyor, Cumhurbaşkanımız için. Bu eylemin karşılığının ne olduğunu "hukukçular" bilir. Hadi buna ağır eleştiri(!) diyelim bir an için. Cumhurbaşkanına hakaret kısmı, depremin öncüsü gibi. Hızını alamıyor. Daha büyük bir kırılma noktası doğuyor birden. Konuşmanın koptuğu yani tartışmasız biçimde suça evirildiği nokta ise "destekleyenlere" diyerek başladığı ifadeden sonra.
APTALLAR, SALAKLAR...
AK Parti'ye, oy verenlere aptal, salak, tapınma vb. ifadeleri yöneltiyor. Bu aşağılama suçu. Birçok örnek var bu konuda. Peki buradaki tek sorun bu kişinin tutuklanması mı? Bir kişi de "Dilruba Kayserilioğlu'nun sözleri hatalıdır böyle bir şey kabul edilemez" demiyor. Bence üzülmemiz gereken durum bu. Tutuklama tedbirinin orantısızlığı üzerinden hukuki bir değerlendirme yapabilirim. Orantılı görünmüyor ama tek mesele bu mu!? Ya da ters bir soru soralım: "Tutuklama olmasa ne küfürler işiteceğiz ne sözler duyacağız?"
DUYMAYA HAZIR MISINIZ?
Pek tabi "salt hukuki" açıdan bakarsak bu eylem, netice cezası göz önüne alınınca tutuklama tedbiri ağır uygulanmış olabilir. Diğer tedbirler uygulanabilirdi. Bu şerhi düşmekle beraber bu aşağılamanın toplumun fay hatlarına nüfuz edeceğini de düşünmek gerekiyor. Karşı kitle "bunca hakaret etti, bize ve halen devam ediyor!" şeklinde düşünmeye başlarsa ne olacak? Bunun için bir karar vermemiz gerekiyor: Ya tüm setleri kaldırıp "herkes serbest" diyeceğiz. Ya da kendimize çeki düzen vereceğiz.
ŞİDDET ve KÜFÜR AYNI ŞEY...
Mecliste yaşanan menfur olayda olduğu gibi ne olursa olsun konuşmacıya gösterilen tavır kabul edilemez. Ancak Şık'ın dilinin Alpay'ın yaptığından daha hafif olduğu söylenebilir mi? Karar verelim ya "küfür" dili ve onun doğuracağı şiddet ile birlikte mücadele edeceğiz, ya da meydanı serbest bırakacağız güçlü olan kazansın diyeceğiz.
HERKESE SORUYORUM!
Birilerinin ahlaksızlığından, fikir yoksunluğundan, nefret yükünden kaynaklanan küfür etme hezeyanlarını "muhalefet etmek" niyetiyle mazur mu görelim? Öyleyse bunun ölçütünü nasıl koyacağız? Seküler -Laik, Kemalist, Liberal - Sol muhalefet kendi değerlerine küfredilmesini de aynı özgürlük içinde kabul edecekler mi? Yoksa toplumsal bir mutabakatla küfür etme ahlaksızlığını, karakter yoksunluğunu tamamen reddedecek miyiz?