14 Mayıs seçimleri, kıran kırana cereyan etti ve Muharrem İnce'nin, eski partisi CHP'den oy almasını önlemek için ortaya sürülen kased iddiaları sonunda adaylıktan çekilmesinin sağlanmasına rağmen, 'Tayyib karşıtı' cebhe'nin, ya da, '9'lu Masa'nın sürükleyicisi Kılıçdaroğlu, yüzde 5'i bulan bir şekilde açık ara kaybetmiş gözüküyor.
'9'lu Masa' diyorum; çünkü '6'lı Masa + HDP + Ankara ve İstanbul BŞ Belediye Başkanları', yüzde 44,5' civarında kaldılar. Tayyib Erdoğan ise, bu satırların kaleme alındığı dün geceki son yüzde 49,6'lardaydı. (Eğer, sabaha doğru, tabloda bir değişiklik olmazsa.)
Bu arada, adaylardan Sinan Oğan ise, yüzde 5,3'le, belki de beklemediği bir oy elde etmiş bulunuyor.
Tablo bu şekilde, kesinleşirse, en fazla oy alan iki aday olan Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında, seçimin ikinci merhalesi, iki hafta sonra, 28 Mayıs'da yapılacaktır.
*
Ancak, açıklığa kavuşturulması gereken bir konuyu da atlamamak gerekir.
Şöyle ki, Muharrem İnce'nin aday olmasının yolunun kesilmesi tuzağı, Erdoğan'ın iktidardan düşürülmesi için, 'Muhalefet'le işbirliği yapılacağı'na dair Joe Biden ve Amerikan taktiklerine de uygun olduğu halde, Kılıçdaroğlu'nun, bu kased iddiasını Rusya'nın yapmış olabileceğini söylemesinin sağlıklı bir mantığının bulunduğunu anlayan varsa beri gelsin. Çünkü, 'Putin'in Erdoğan'ı tercih ettiği'ne dair iddialar varken, Putin Rusyası o kadar geri zekâlı mıdır ki, seçimlere katılmasının Erdoğan için hiç de zarar vermeyeceği bir M. İnce hakkında ve sadece Kılıçdaroğlu'nu rahatlatacağı bilinen bir kumpas'ı hazırlamış olsun!!
*
Bu arada, 'kimlerin neşeleneceği ve kimlerin endişeleneceği' konusunda, 13 Mayıs günü, Amerikan emperyalizminin en etkili günlük gazetelerinden 'The New York Times'da, 'Türkiye'de Erdoğan'ın kaybı Batı'yı neşelendirir; Moskova'yı ise, endişelendirir' başlığı ve Steven Erlanger ve Anatoly Kurmanaev imzasıyla ve Estonya başkenti Tallinn'den gönderdikleri yorumda şu görüşlere yer veriliyordu; özetle:
'Kimilerini Neşelendiren ve Kimilerini de Endişelendiren Sonuçlar...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın (...) seçimi kaybetme olasılığı diplomatik zihinleri yoğunlaştırıyor. Resmî olarak Batı yakasındakiler, Türkiye'nin iç siyasetine karışmakla suçlanmamak için tercihlerinden bahsetmiyorlar. Ancak, sadece Biden yönetimi değil, Avrupalı liderlerin de, Erdoğan kaybederse, sevinecekleri açık bir sır.
(...)Eski İsveç başbakanı Carl Bildt'in Cuma günü söylediği gibi, "Hepimiz daha kolay bir Türkiye istiyoruz!", NATO'nun stratejik açıdan önemli bir üyesi ve Erdoğan yönetiminde Avrupa Birliği için giderek daha sorunlu bir ortak haline geldi. (...) Erdoğan, (PKK)'dan gelen çok sayıda Kürt mülteciyi teslim etmesi için ısrar ederek İsveç'in NATO'ya üyelik hedefini bloke ederek müttefiklerini daha da kızdırdı.
Erdoğan yönetiminde Türkiye, (...) Ukrayna'nın işgalinden bu yana Kremlin için daha da büyük bir önem kazandı.
İktidardaki 20 yılı boyunca Erdoğan, varsayılan Batılı müttefiklerini sık sık hayal kırıklığına uğratan ve Moskova'ya memnuniyetle karşılanan bir diplomatik açılım sağlayan bağlantısız bir dış politika izledi. (...) Elbette NATO için umut, Türkiye'deki liderlik değişikliğinin, ideal olarak Temmuz ayında Litvanya'nın Vilnius kentinde yapılacak zirveden önce, İsveç'in askerî ittifaka (NATO'ya) üyeliğinin onaylanması konusundaki açmazı sona erdirmesidir.
Erdoğan'ın otoriterliğe kayması, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bağları ve NATO ile olan anlaşmazlıkları, Washington'da yetkilileri çileden çıkardı ve hattâ bazı Kongre üyelerinin Türkiye'nin NATO ittifakından çıkarılmasını önermesine yol açtı.
ABD, AB ve daha az ölçüde NATO, (Türkiye'deki) Muhalefet'in zaferinden kazançlı çıkan taraf olurken; Erdoğan'ın iktidarının devrilmesi durumunda, Putin'in de kaybeden taraf olarak görüleceği, neredeyse kesin.
(...)Erdoğan'ın Putin ile ilişkisi, en son Ukrayna tahılının ihracatına izin veren bir anlaşmaya aracılık ederek, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında arabulucu devlet adamı rolünü oynamasına izin verdi.
Ancak Putin ve Erdoğan'ın ortaklığı ideolojik yakınlıktan ziyade, her zaman karşılıklı çıkarlara dayalı olmuştur ve iki ülke Kafkasya ve Orta Doğu'da nüfuz alanı açmak için rekabet etmekte, Suriye ve Libya'daki silahlı çatışmalarda farklı grupları desteklemektedir.(...)
Erdoğan, Ukrayna'daki savaşta Putin'e doğrudan destek sunmadığı gibi, Türkiye yapısı SİHA silâhlı insansız hava araçlarının Ukrayna'ya satışına izin vererek Rusya'yı kızdırdı.
(...) Avrupalı liderler, Erdoğan'ın yenilgisini sessizce desteklerken, özellikle Erdoğan az farkla kaybederse veya seçim iki hafta içinde ikinci tura giderse, seçim sonrası kargaşa potansiyeli konusunda giderek daha fazla endişeleniyorlar.
Nitekim, Alman gazetelerinden Bildt, "Bu bir dönüm noktası seçimi" dedi. "Ama demokrasi tehlikede. Ve ikinci endişe, bir güçler ayrılığı anlamına gelen bir sonuç almamız: Erdoğan başkanlığındaki güçlü bir cumhurbaşkanlığı ve istikrarsız bir muhalefet koalisyonu tarafından kontrol edilen bir Türk Parlamentosu. 'Anayasal çıkmaz' riski oldukça yüksek" diye yazdı.'
*
Evet, New York Times'ın yorumu, görülmektedir ki, bizi bizden çok düşünüyorlar ve Erdoğan kaybederse neşeleneceklerini ve Erdoğan kazanırsa, endişeleneceklerini açıkça ifade ediyorlar, -kendi deyimleriyle-, açık bir sır olarak.
*
İlgi çekici bir diğer konu da şu: Henüz yurt dışında kullanılan oyların sayımı tamamlanmamış ve sonucu değiştirmesi kuvvetle muhtemel olan seçim sonuçları kesinlikle belli olmamışken. İstanbul ve Ankara BŞ Belediye Başkanları'nın, E. İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın, ortak bir açıklama yaparak, Kılıçdaroğlu'nu, 'Türkiye'nin 13. Cumhurbaşkanı' olarak ilân etmeleri, son derece tehlikeli ve iç karışıklıklara yol açabilecek bir kışkırtıcı müdahale eylemidir.
Hatırlayalım ki, 2009 yılında İran'da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde 1980-88 arasındaki İran-Irak Savaşı sırasında 9 yıl başbakanlık yapan Mîr Huseyn Mûsevî ile Mahmûd Ahmedînejad arasındaki seçimde, iki taraf da, henüz sayımlar tamamlanmadan, seçimi kendilerinin kazandıklarını açıkladıklarından, çıkan ve haftalarca süren karışıklıklarda büyük tahribât ve 10'larca ölüm meydana gelmişti ve Mîr Huseyn Mûsevî, 13 seneyi aşkın bir zamandır, muhakeme edilmeksizin, hâlâ da, özel bir hapishanede tutulmaktadır.
Bu bakımdan, bu gibi sorumsuzca açıklamaların, herkese ve ülkeye zarar vermekten başka bir sonucu ortaya çıkarmayacağı unutulmamalıdır.
*
*